Merhaba değerli okurlarım ve can dostlarım! -Beni özleyin- notuyla sizden kısa süreliğine izin isteyip, teneffüse çıkmıştım! Kendimi özlettireyim derken bu süreçte ben sizleri özledim iyi mi? Benim için bu özlem iyi geldi, umarım buluşmamız da sizin için iyi gelir ve özlem giderirsiniz. Şükür kavuşturana…
Dönüşte “Eğitim Sorunlarını” masa yatırma sözü de vermiştim. Mevzu eğitim olduğu için son başlık “Teneffüs” iken dönüşteki ilk başlık da “Ders Başı” olsun istedim! Aslında “Haydi Ders Zili Çaldı” diye bir başlık seçmeyi de aklımdan geçirmiştim! Fakat önerilerim arasında, lise eğitiminde -zilsiz eğitim- de olacağını hatırladım ve o başlığı seçerek kendimle çelişmek istemedim!
Yazar kadromuz arasında çok kıymetli öğretmen arkadaşlar olması hasebiyle oldukça kapsamlı bir şekilde sorunların ortaya konulması ve çözüm önerilerinin sunulması beklentimdir. Ayrıca aramızda Prof. Dr. Ertuğrul Yaman Hocamızın olması da bizim için çok büyük bir şans! Eğitimin her alanında olduğu gibi özellikle öğretmen eğitimi alanında çok kıymetli eserleri olan Ertuğrul Hocamız, kabul buyururlarsa, sunacağımız bu sunumlarda bizlerin akil adamı ve fahri önderi olsun inşallah… Şeref duyarız efendim!
Değerli dostlarım, yazar kadromuzda bu çalışmamıza katkı sunacak arkadaşlarım ve okuyucularımız arasında eğitimci veya meselelere kafa yoran herkes katılım sağlar ve gözümüzden kaçan hususları bizlere hatırlatırsa son derece memnun oluruz. Onu da şimdiden belirtmek isterim. Çünkü eğitim meselesi gerek öğrenci, gerek veli, gerekse öğretmen olarak her evin, her bireyin ortak meselesidir. İnsan, eğitimle ilgili bu öznelerin dışında kalsa dahi, ‘hayat boyu eğitime gönül veren ve vermesi gereken nitelikli birey olmalı’ felsefesinden hareketle eğitim konusu, kimseyi kapsam alanı dışında bırakamayacağımız bir mevzudur aynı zamanda…
Bu girizgahtan sonra -yol alacağımız şablonu- şu şekilde sizlerle paylaşarak, konuya vira bismillah demek istiyorum. İlk önce okullar bazında, örgün eğitimin her kademesindeki sorunları dile getirelim. Ardından öğretmen sorunlarını dile getirelim. Sonra veli sorunlarını dile getirelim. Son olarak mevcut durumun olumlu yönlerini belirterek aksayan yönlerine de çözüm önerileri sunalım ki, dört başı mamur bir rapor ortaya çıksın…
Okul Öncesi Eğitim Gerçeklerimiz
Anayasal olarak Zorunlu Eğitim, ilkokulla başladığı için MEB’e bağlı ilkokul öncesindeki kurumlar yani Kreşler, Anasınıfları ve Anaokulları “Okul Öncesi” diye adlandırılan bu kavramın kapsam alanı içine girmektedir.
Halk arasında “Sübyan Mektepleri” diye adlandırılan, MEB bünyesinde yer alan “Erken Çocukluk Eğitimi” kapsamı dışında olan ve belli amaçlar doğrultusunda hizmet vermek isteyen kurumlar da mevcuttur. Bunlar aynı zamanda Kur’an Kursu faaliyeti gösteren ve dini eğitim veren kurumların çatısı altında da hizmet verebilmektedir. Fakat harf eğitimi vermemeleri, semboller üzerinden oyun ve eğlence tarzında faaliyetler yürütmeleri gerekirken o kurallara ne derece uymaktadırlar! Şahsen ben endişeliyim. Çünkü kendi çocuklarım üzerinde yaşadığım bazı acı tecrübelerim mevcut bu konuda... Realitede okul öncesi eğitim faaliyetleri de yürüten, yasal süreçler yerine getirilerek açılmış olan çoğunlukla cemaat ve tarikat yapılaşmalarının kurumları bunlar…
MEB’in eğitim kurumu açmadaki yasal koşulları daha ağır olduğundan bu kurumlar; Aile Bakanlığı bünyesinde ve “Gündüz Bakımevleri” adı altında açılan kurumlara eşdeğer prosedür üzerinden açılmaktadır. Gündüz Bakımevleri de, “Erken Çocukluk Eğitimi” kapsamına girmeyen bakıcılar veya gözetmenler üzerinden faaliyet gösteren kurumlardır. Buralarda hizmet veren şahısların pedagojik formasyonları tam ve eksiksiz mi acaba? Bu konuda insanların denetimlere güveni tam olmadığı için kuşku, zihinlerdeki canlılığını hep muhafaza etmektedir. Kağıt üzerinde istenen evrak ve belgeler, yasak savma kabilinden mevcut olsa da, çoğunlukla pedagojiden yoksun kişilerin çalıştırıldığı merdiven altı yapılaşmalar diye tabir edebileceğim kurumlardır buralar. Tabi bunlardan geri kalmamak ve onlarla yarışa tutuşmak için Diyanet İşleri Başkanlığı da 4-5 yaş çocuk gruplarına yönelik hizmet veren Kur’an Kursları açmış olup, onlar da o alanda yasal eğitim hizmeti vermektedir.
Peki bu kurumlardan geçerek MEB bünyesindeki “Erken Çocukluk Eğitimi” bünyesine transfer edilen çocukların diğer çocuklar ve eğitim müfredatı ile uyum ve entegrasyon sürecinde sorunlar yaşanmıyor mu? O sorunlara yönelik istatistiki bilgiler tutuluyor ve çözüme dayalı adımlar atılıyor mu?
O tür yapılaşmalardan çocuklarını uzak tutmak isteyen aileler için ise resmi prosedürleri yerine getirmiş özel kreşler mevcut ve hizmet onlar üzerinden yürütülmektedir. Eğitimin her alanında özel sektöre bağlı olarak yaşanan sorunlar doğal olarak bu kreşlerde de yaşanmamaktadır. Örneğin emeğin sömürüsü, vasıfsız eleman çalıştırmak, sadece maddi beklentiler merkezinde hizmet sağlamak vs sayılabilir.
Şimdi buradaki sorunlar neler?
Bir kere küçük çocukların eğitimi, son derece mühim ve pedagojik açıdan asla hata kabul etmeyecek pozisyonda olan bir eğitim bölümüdür. O halde son derece mühim olan küçük yaşlardaki çocukların eğitimine bizzat ebeveynler daha hassas davranmalıdır. Bu doğrultuda:
Fıtratı tertemiz olan, masumiyeti tartışma götürmeyen küçücük yavrucakların “hiç olmazsa dinini de öğrenir!” beklentisiyle, yanlış tercihli ama iyi niyetli olarak dahi olsa bu tarz eğitim(!) kurumlarına verilmesi ne derece doğru? Ne derece etik? Ve ne derece pedagojik?
Din, deyn kökünden gelir ve borç demektir aynı zamanda. Çocuğun borcu mu olur? Çocuk din anlamında mükellef midir? Neden bu tür iyi niyetli yaklaşımlar bizleri gaflete düşürerek yanıltır?
Bu sorulara kafa yormak gerekir diye düşünüyorum. Kafa yorarsak, sağlıklı bir akıl yürütme eylemine tabi tutulursak, bu tür yapılaşmalara karşı çıkmanın dine karşı olmakla aynı anlama gelmediğini anlamış oluruz. Üstelik bu karşı tavrı sadece seküler ve sol kesim dile getirince halkımızda otomatikman kontra etkili bir refleks gelişmektedir. İnsanlarımız bu defa, dinden çıkarım korkusundan çok daha fazla konuyu siyasallaştırıp o tür yapılaşmalara sımsıkı sarılmaktadır!
Ayrıca yukarıda sorduğum sorulara karşılık olarak; iyi ya işte “Küçükten dinini öğrensin ki, buluğ çağına girip mükellef olduğunda her şey yolunda ilerlesin.” diye karşı tez sunulabilir.
Doğrudur ama buluğa girip ergen davranışları ile karşılaşınca hangimiz başında takke ya da başörtüsü, elinde teşbihle sofra duası yapıp amin dediğimiz çocuğumuzu aynı görüntüde buluyoruz?
Allah için küçük çocuklarını o yapılaşmalardan eğiterek geçirenler varsa onlar samimi bir şekilde cevap versin. Eminim hiç birimiz çocukken her dediğimizi yapan o sabilerin ergen olduktan sonra aynı durumu devam ettirdiğine tanık olmamışızdır. O halde sonuç, elde var sıfır. Sadece “Ben ebeveyn olarak görevimi yaptım. Çocuğumun dinini öğrenmesini sağladım. Ama ergen olup kendi kalemi işlemeye başladıktan sonra artık nasıl yaparsa, sorumlusu kendisidir!” psikolojik tatmininden başka bir şey değil!
O halde çocuklarımızı küçük yaşta o tarz kurumlara teslim etmek yerine özel yeteneklerini keşfetmek, geliştirmek ve yeni kazanımlar elde etmek adına sanat, spor, müzik, yüzme, resim vs alanlarında yetişmesine olanak sağlayacak hizmetleri yetkililerden talep etmeli ve oralarda çocuklarımızın eğitim almasını sağlamalıyız.
Hayati Yaman 3 yıl önce
Adem KURUN 3 yıl önce