Depremin en yıkıcı etkilerinin gözüktüğü Hatay'ın Erzin ilçesinde ne hikmetse binalar sağlam. Belediye başkanı Ökkeş Elmasoğlu yıkılan binalarla ilgili olarak dahi “Çok şükür vicdanım rahat!” diyebilme cesaretini gösterebiliyor. “Kader diye Allah'ı suçlamaya kalkan, her şey Allah'ın izniyle oluyor diyen, şerde bile hayır vardır.” diye suçuna ayetleri meze etme cesareti gösteren kaç yönetici bu cesareti gösterebilir, gösterebiliyor? Onu takdirlerinize bırakıyorum!
Erzin’in aslında olağan ama mevcut şartlara göre mucize(!) diye adlandırılabilecek olağanüstü durumu, 24 yıl önce yaşadığımız Marmara depreminde yine deprem üssü olan Gölcük'ün burnunun dibinde olan Tavşancıl Belde Belediyesini, Belediye Başkanı Salih Gün'ü, Belde mücavir alanını hatırlattı.
Belde’nin konutlaşmasında “Kaçak yapılaşmaya, mevzuata aykırı betonlaşmaya, üç kattan fazla izin almak isteyen gözünü para hırsı bürümüş müteahhitlere, hatta babama bile izin vermedim.” sözleri dikkat çekmişti Salih Gün’ün. O dönem insanların gönlünde taht kurmuş olan Belediye Başkanı açıklamalarını, Kuzey Anadolu Fay Hattı'nın üzerinde bulunan Beldesinin sapa sağlam binaları arasında yapmıştı. O da cesaretliydi çünkü beldesinde hiç yıkım olmamıştı. Yoksa haşa Allah'a kafa mı tutuyordu? Ya da Kader’in kolları haşa o iki başkana kadar uzanamıyor muydu? Ne mümkün!
Sadece deprem riski nedeniyle bilim insanlarından yardım alarak hazırlattığım imar mevzuatına uygun davranıyorum diyordu! Ve bu sayede, 1999 Gölcük depremi sırasında Tavşancıl Beldesinde can ve mal kaybı yaşanmamıştı.
Şöyle bir baktım bu iki belediye başkanı da acaba hangi partiye mensupmuş diye? “Bırakın bir oyu, bir gram oy hesabı içinde olanı Allah kahretsin.” diyerek söyleyeyim de, mevzunun siyaset olmadığını anlasın okurlarım. Anlamayana ise çare yok, çekiçle çaksan girmiyor zaten. Erzin Ce Ha Pe’li, Tavşancıl ise Ce Ha Pe zihniyetli o dönemin SHP’li belediye başkanları imiş!
Allah'a kafa tutanlar, Allah ile savaş edenler, Kader diye kendi suçlarının faturasını Allah’a kesenler kimlermiş onu hep birlikte mahşerde öğreneceğiz bu gidişle?! Çünkü yıllarca dinci taife tarafından uyuşturulmuş ve uyutulmuş beyinlerin, aklını kullanmayı öğütleyenleri sayısal çoğunlukları altında ezen bir türlü uyanmak istemeyenlerin ezici çoğunluğu hesabın bu dünyada görülmesine müsaade etmemektedir henüz.
Öte yandan çok önemli bir detayı daha paylaşarak tarihe kayıt düşmek istiyorum. "Dünya devi bir Ankaralı" diye Vehbi Koç’tan bahseden kitaba göre Koç, inşaat işine girmiş. Kısa süre sonra bırakmış, iyi mi?
Sizce neden acaba?
Çünkü inşaat işinden 20-30 bin lira arası kazanç sağlamış ve kârlı bir iş olarak görmemiş!
Bu demek oluyor ki, adam akıllı yaparsan, inşaatçılık kârlı bir iş değilmiş.
Hatta Ankara DDY Hastanesi, Cebeci Çocuk ve Doğum Hastanesi, Ankara Hastanesi gibi kamuya ait işler de yapmış!
Ülkemizde dün olduğu gibi bugün de kısa sürede insanların zenginleşmesine sebep olan sektör hangisidir? Diye sorsanız;
"-Yap sat, arsa karşılığı al sat, kamu ihalelerine gir yap- modeline dayalı inşaat sektörü!" cevabı kaçıncı sırada çıkar dersiniz?!
Bildiniz, bingo. Birinci sırada...
Hemen her gün yenileri eklendiği için Türkiye'de kesin olarak tam sayısı bilinmemekle birlikte, alt sınırı baz alarak söyleyeyim müteahhit sayımız 330 bin. Bu sayı bizi kıskanan Almanya'da ise üst limitle 4 bin. Yanlışım varsa, Almanya’daki okurlarım düzeltsin lütfen!
Aradaki farka bakar mısınız? Ve nasıl kıskanmasın ki Almanya bizi? Diye sormazsak çok ama çok ayıp etmiş olmaz mıyız?
Son olarak, yaşadığımız deprem sonrası günümüzü anlatan bir muhalif aydın, ünlü politik figürün çok çarpıcı köşe yazından son paragrafı olduğu gibi buraya alıntılayarak, sessiz ve kimsesiz bir şekilde utanarak aranızdan ayrılıyorum kıymetli okurlarım.
* * *
Bu depremle birlikte ortaya çıkan mekanizmalar ve ilişkiler meselenin, sandığımızdan daha vahim olduğunu ortaya çıkardı.
Uzun zamandır normal hayatı, olağanüstüleştirerek yaşamayı kanıksadığımız için belli ki içine düştüğümüz kıskacın vahametini algılamada zaafa düşmüşüz.
Çok basit ama bir o kadar da acı olan şey şu;
Türkiye yönetilemiyor.
Ve yönetemeyen, yönetmesi mümkün olmayan bir mekanizmanın, yönetiyormuş gibi yapması binlerce cana mal oluyor.
Eğer bugün birilerinin fiyakası bozulmasın diye söylenmesi gerekenleri -milli birlik ve beraberlik nutuklarının- altında ezilmesine göz yumarsak, bugün susarsak, bu çarpık mekanizma yüzünden yüzlerce insanın ebediyen susmasına ortak olmuş olacağız!
* * *
Ne kadar doğru ve vicdan sahibi herkesin altına imza atacağı tespitler öyle değil mi? Bu arada bu muhalif, aydın politikacı kim mi? Onu da açıklayayım da araya kaynamasın. Ak Parti'nin parti sözcüsü Ömer Çelik!..
Yaşadığımız depremin henüz ilk günü telaş, karmaşa, şaşkınlık ve hüzün arasında kimsenin siyaset konuşmadığı bir ortamda, son derece yakışıksız ve çirkin açıklamalarla mikrofonların karşısına geçince, eski defterleri karıştırıldığında enkazın altından arşivin unutmadığı işte bu gerçek çıkmıştı! Gözü aydın olsun, siyaset konuşulmasının fitilini ateşleyen "Cumhur İttifakı olarak bütün bileşenlerimiz ve yetkililerimizle birlikte sahadayız, millet ittifakı yok." mealinde açıklamalar yapan şahıs olarak tarihe geçmiş Ömer Çelik'in 24 sene önce 17 Ağustos 1999 depreminin ardından Yeni Şafak gazetesindeki köşesinde yazdığı köşe yazısından bir kesit idi o beyanlar...
Adem KURUN 2 yıl önce
Hayati Yaman 2 yıl önce