Erich Fromm ve Sevme Sanatı

Erich Fromm ve Sevme Sanatı
16-02-2025

“Sevgi dahi bilgi temelli olmadığı takdirde sevilene zarar verir.’’

Erich Fromm, Sevme Sanatı

GENEL

Makale köşemde Ocak ayında başlattığım bir uygulamayla zaman zaman bir yazar ve eserini tanıtma çabası içinde olacağımı belirtmiştim. Bugünkü makalemde de “Erich Fromm” ve onun müstesnâ eseri “Sevme Sanatı” hakkında olacak…

 

YAZAR HAKKINDA

20. yüzyılın en etkili psikolog, filozof ve sosyologlarından biri olarak tanınan Erich Fromm (1900-1980), insan doğası, özgürlük, sevgi ve modern toplumun birey üzerindeki etkisi gibi konuları ele alarak entelektüel dünyaya önemli katkılarda bulunmuştur. Psikanaliz ve toplumsal eleştiriyi birleştiren çalışmaları, onu hem akademik çevrelerde hem de genel okuyucular arasında popüler hâle getirmiştir.

Yahudi bir ailede 1900 yılında Frankfurt’ta dünyaya gelen ve genç yaşlardan itibaren din, etik ve insan ilişkilerine ilgi duymaya başlamış olan Fromm, Heidelberg Üniversitesi'nde sosyoloji eğitimi aldıktan sonra, psikanalize yönelmiş ve Freud'un teorileri üzerine yoğunlaşmıştır. Ancak, Freud'un biyolojik determinizmine karşı eleştirel bir duruş sergileyerek psikanalize kendi özgün yaklaşımını kazandırmıştır. Aynı zamanda Karl Marx'ın fikirlerinden de etkilenen Fromm, bireysel psikoloji ile toplumsal yapı arasındaki ilişkiyi analiz etmeye odaklanmıştır.

Nazilerin iktidara gelmesiyle (1933) birlikte Almanya'dan ayrılan Fromm, ABD’ye göç etmiş, burada akademik çalışmalarını sürdürmüş ve eserlerini yayımlamış, özellikle 1940'lı ve 1950'li yıllarda yazdığı kitaplar da geniş bir okuyucu kitlesine ulaşmıştır.

Çalışmaları, insan doğasını anlamaya yönelik derin bir sorgulama içeren Fromm’a göre, insanlar sadece biyolojik varlıklar değil, aynı zamanda toplumsal ve kültürel varlıklar olup bu bağlamda, bireyin ruhsal sağlığı ile toplumun yapısı arasında güçlü bir bağ bulunduğunu savunur.

Fromm'un en önemli kavramlarından biri "özgürlük paradoksu"dur. Modern toplumlarda bireyler fiziksel olarak özgür olabilir ise de bu özgürlük çoğu zaman yalnızlık, yabancılaşma ve anlamsızlık duygularını da beraberinde getirir. İnsanlar bu duygulardan kaçınmak için otoriter figürlere boyun eğebilir ya da tüketim kültürüne sığınabilir. Fromm'a göre gerçek özgürlük, bireyin kendi potansiyelini keşfetmesi ve yaratıcı bir yaşam sürmesiyle mümkündür.

Fromm'un toplumsal eleştirileri özellikle kapitalizm üzerine yoğunlaşır. Kapitalist sistemin bireyleri yabancılaştırdığını ve insanları sadece üretim ve tüketim süreçlerinin bir parçası hâline getirdiğini savunur. Bu durum, bireylerin kendilerini değersiz hissetmelerine ve yaşamlarında anlam arayışına girmelerine neden olur.

Fromm'a göre kapitalist toplumlarda insanlar "sahip olmak" üzerine odaklanır ve bu nedenle de mutluluklarını sahip oldukları maddî nesnelerle tanımlarlar. Oysa gerçek mutluluk "olmak" durumuyla ilgilidir; bu da bireyin kendini gerçekleştirmesi ve içsel potansiyelini ortaya koymasıyla mümkündür. Bu bağlamda Fromm, "sahip olmak ya da olmak" ikilemini çözümlemek için yeni bir toplumsal düzenin gerekliliğini savunur.

Sevgi, Fromm'un çalışmalarında merkezî bir tema olup "Sevme Sanatı" (The Art of Loving) adlı kitabında da sevginin sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir yetenek olduğunu savunur. Ona göre sevgi, bilgi, çaba ve sorumluluk gerektirir. Kezâ, sevgi; bakım, saygı, bilgi ve sorumluluk gibi unsurları içermelidir. Bu dört unsur olmadan sevgi yüzeysel kalır ya da yalnızca bencil arzuların bir yansıması hâline gelir.

Fromm ayrıca sevginin bireyler arasındaki bağları güçlendiren bir unsur olduğunu belirtir. Ancak modern toplumlarda sevginin genellikle metâlaştırıldığını ve insanların gerçek sevgi yerine yüzeysel ilişkilerle yetinmek zorunda kaldığını vurgular.

Fromm'un eserleri bugün bile hâlâ geniş bir okuyucu kitlesi tarafından ilgiyle okunmaktadır. Psikoloji, sosyoloji ve felsefe alanlarında yaptığı çalışmalar, insan doğasına dair derin bir anlayış sunan Fromm'un düşünceleri, bireylerin toplumsal yapılar içindeki yerini sorgulamalarına ve daha anlamlı bir yaşam arayışına yönelmelerine ilham vermektedir.

Fromm'un insan doğası üzerine yaptığı analizler ve eleştiriler, modern dünyanın karmaşıklığını anlamak isteyen herkes için değerli bir rehberdir. Onun fikirleri, bireylerin kendilerini keşfetmelerine ve daha bilinçli bir yaşam sürmelerine olanak tanımaktadır.

Fromm'un eserleri arasında "Özgürlükten Kaçış" (Escape from Freedom), "Sevme Sanatı" (The Art of Loving) ve "Sahip Olmak ya da Olmak" (To Have or To Be) gibi kitaplar öne çıkar. Bu eserle, hem akademik çevrelerde hem de genel okuyucular arasında büyük yankı uyandırmıştır.

 

ESER HAKKINDA

Fromm’un, özellikle sevgi kavramını derinlemesine ele aldığı “Sevme Sanatı” (The Art of Loving) adlı eseri, insan ilişkilerine dair evrensel bir rehber niteliği taşımakta olup sevginin doğuştan gelen bir yetenek değil, öğrenilmesi ve ustalaşılması gereken bir sanat olduğunu savunur.

Fromm’a göre sevgi, birçok kişinin düşündüğü gibi sadece bir duygu değil, aynı zamanda bir beceri; tesadüfen ortaya çıkan bir durum değil, bilinçli bir çaba gerektiren aktif bir süreçtir. Bu bakış açısı, sevginin sadece romantik ilişkilerle sınırlı olmadığını, aynı zamanda insanın kendisine, çevresine ve hatta insanlığa duyduğu genel bir bağlılık ve sorumluluk duygusunu da içerdiğini vurgular.

Fromm, sevginin bir sanat olduğunu ifade ederken, bu sanatta ustalaşmanın tıpkı diğer sanat dallarında olduğu gibi bilgi, pratik ve özveri gerektirdiğini belirtir. Sevgiye dair yanlış anlamaların ve beklentilerin, modern toplumda bireylerin ilişkilerinde yaşadığı sorunların temelini oluşturduğunu savunur.

Fromm, sevginin temel unsurlarını dört ana başlık altında toplar:   

- İlgi: Sevgi, sevilen kişiye karşı gerçek bir ilgi göstermeyi gerektirir. Bu ilgi, yalnızca fiziksel ihtiyaçları değil, aynı zamanda duygusal ve ruhsal gereksinimleri de kapsar. 

- Sorumluluk: Sevilen kişinin ihtiyaçlarına duyarlılık göstermeyi içerir. Ancak bu kavram, baskıcı veya kontrol edici bir tutumdan ziyade, karşılıklı bağlılık ve saygı çerçevesinde ele alınmalıdır. 

- Saygı: Gerçek sevgi, bireyin kendi özgünlüğüne ve bağımsızlığına saygı duymayı içerir. Saygı, karşımızdaki kişiyi olduğu gibi kabul etmeyi ve onun gelişimini desteklemeyi gerektirir. 

- Bilgi: Sevgi, sevilen kişiyi derinlemesine tanımayı ve onun ihtiyaçlarını anlamayı içerir. Bu bilgi, yüzeysel bir meraktan öteye geçmeli ve empatiyle beslenmelidir.

Fromm’a göre modern toplumda sevginin önündeki en büyük engellerden biri bireylerin yabancılaşmasıdır. Kapitalist sistemin bireyleri sadece üretim ve tüketim döngüsüne hapsetmesi, insanların kendilerini ve başkalarını gerçek anlamda tanımalarını zorlaştırır. Sevgi, bu bağlamda yalnızca bireysel ilişkilerde değil, aynı zamanda toplumsal bağlamda da tehdit altındadır.

Fromm ayrıca sevginin genellikle sahiplenme veya kontrol etme isteğiyle karıştırıldığını belirtir. Oysa gerçek sevgi, özgürlüğü ve bireyselliği teşvik eder. Sevgi, bağımlılık veya ihtiyaçtan kaynaklanan bir durum değil, iki kişinin özgürce birbirine bağlandığı bir deneyimdir. 

Fromm’un önerdiği sevme sanatı pratiği, bireyin kendisiyle olan ilişkisini dönüştürmesiyle başlar. Kendi varoluşunu anlamayan ve kendisini sevmeyen bir bireyin başkalarını sevmesi mümkün değildir. Bu nedenle Fromm, bireylerin önce kendi benliklerini tanımaları gerektiğini vurgular.

Sevme sanatında ustalaşmak için Fromm’un önerdiği bazı temel adımlar şunlardır:   

- Disiplin: Tıpkı diğer sanatlardaki gibi sevgi de disiplinli bir yaklaşım gerektirir. Bireyler, ilişkilerinde tutarlı ve sabırlı olmalıdır. 

- Yoğunlaşma: Sevgi, dikkat ve yoğunlaşma gerektirir. Günümüz dünyasında dikkat dağıtıcı unsurların fazlalığı, bireylerin derin bağlar kurmasını zorlaştırmaktadır.  

- Sabır: Sevgi zamanla gelişen bir süreçtir. Anlık tatmin arayışlarının ötesine geçmek ve uzun vadeli bağlılıklar kurmak önemlidir. 

- Kendilik Bilinci: Kendi duygularını ve ihtiyaçlarını anlamayan bir birey, sağlıklı ilişkiler kurmakta zorlanır. Kendilik bilincini geliştirmek, sevginin temel taşlarından biridir.

 

SONUÇ…

Fromm’un “Sevme Sanatı” isimli eseri, sevginin sadece bireysel bir duygu değil, aynı zamanda toplumsal bir sorumluluk olduğunu hatırlatan derinlikli bir kitap olup yazarın bahse konu eserinde sevgiye dair sunduğu perspektifler, modern insanın ilişkilerine ışık tutmakta ve daha sağlıklı bir toplum inşa etmenin yollarını göstermektedir.

Yazara göre sevgi, öğrenilebilen ve geliştirilebilen bir beceri olarak ele alındığında, bireylerin hem kendileriyle hem de çevrelerindeki insanlarla daha derin bağlar kurabilmeleri mümkün hâle gelir.

Fromm’un bu eseri, sevginin sadece romantik bir kavram olmadığını, bunun da ötesinde insan olmanın özünde yer alan temel bir ihtiyaç olduğunu yeniden hatırlatır.

İnsan, ilişkiler içerisinde kendini var ya da yok, değerli ya da değersiz, mutlu ya da mutsuz, dingin ya da huzursuz, itibarlı ya da itibarsız hâle getirir. Değerli, mutlu, dingin, saygın ve verimli bir yaşamda sevginin önemi yadsınamaz.

Maslow’un İhtiyaçlar Hiyerarşisine göre insanın temel ihtiyaçları arasında (yeme, içe, güvenlik, barınma ve cinsel ihtiyaçlardan sonra) üçüncü sırada yer alan ihtiyaçlar kapsamında bulunan sevgiye dair kapsamlı anlatı ve tahliller içeren Fromm’un bu değerli eserinin yazılmasından (1956) bu yana üç çeyrek yüzyıla yakın bir zaman geçmiş olmasına rağmen eser hâlâ önemini ve değerini korumaya devam etmekte olup, yazarın bu ufuk açıcı eseri, insan ilişkilerini önem atfeden insanların kitaplıklarında bir başucu eser olmayı ziyâdesiyle hak etmektedir.

© 2025. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Edip Ruhi
Edip Ruhi 2 hafta önce
Çok güzel bir eser. Gerçekten başucumda bulundurmayı hak ediyor. Ziyadesiyle istifade ettim. Çok teşekkür ediyorum.