Hacamat - 1

Hacamat - 1
23-08-2023

O kadar yaygınlaştı ki, bilmeyeniniz yoktur diye düşünüyorum! Usulen tanımını vererek başlayayım. Vücuttan, damar harici olmak koşulu ile vakumla, kan aldırma eyleminin adıdır! Arapça kökenli bir kelime olup, hicame(t)’den türemiştir. Türkçe karşılık olarak ise “emmek” anlamına gelir. Arap dilinde uygulamayı yapan şahsa ise haccâm denir.

-Neden yaygınlaştı?

-Gerekli midir?

-Tıbbî ve biyolojik boyutu nedir, ne değildir?

-Kaçınılmaz son elbette, olayın dinî boyutu nedir?

Birkaç seri sunumla bu defa yukardaki sorulara cevap arama üzerinden konuya detaylı bir şekilde açıklık getirmek istiyorum. İlk sorudan itibaren başlayalım o halde…

+Bu eylem müşteri memnuniyetini esas alan, “Şikayetini bize, memnuniyetini çevrene ve dostlarına söyle.” ticari reklam spotu tarzıyla son yıllarda beklenmedik ölçüde artış göstermiştir. Açıkçası şikâyet edecek bir durum zaten yaşanmıyor! Çünkü hem çok büyük bir risk taşımıyor hem de muhatap insanın zihni, psikolojik olarak sonuca yüzde yüze yakın oranla olumlu şartlanmış durumdadır.

Memnuniyet ve övgüler derseniz, kırıla gidiyor zaten! “Amanin de kanın rengi şöyleymiş, böyleymiş! Öyle bir pis kan çıkmış ki, bütün dertlerden kurtulmuş! Hele hocamız veya uygulayıcı zatımız, kana bakarak kandaki kanserli hücreleri bile bilmiyor muymuş? Kanın peltesinden, hızlı ya da yavaş pıhtılaşmasından kişinin gelmiş geçmiş hastalıklarına bile teşhis koyuyormuş!” türünden şehir efsaneleri ile piyasa ve pazar alabildiğine canlandırılmaktadır.

Birisi de sormaz ki, “Ya bu kadar mahir hocalarınız veya uygulayıcı zatlarınız var madem, devlete bildirelim de makbule geçsin. Binlerce laboratuvar, on binlerce teknik cihaz ve araştırma kiti, bir o kadar personele neden masraf ediliyor?” diye. Alan dünden razı, veren niye razı olmasın?

Görülüyor ki ortada mümbit bir alan var, pasta giderek büyüyor! Bu durumda “Bazı doktorlar başta olmak üzere, fizyoterapistler ve diğer sağlık çalışanları üzerinden olayın mekteplisi eliyle özel hastaneler ve klinikler de neden bu alanda biz olmayalım ki?” diye uygulamada kendilerine yer edindiler. Bu durum eskiden korkarak ve merdiven altı diye tabir edilen yerlerde yapılan uygulamaların, usta çırak ilişkisi içerisinde öğrenilmiş alaylı olarak adlandırabileceğimiz uygulayıcıların ellerini güçlendirmiş oldu! Onlar da “Doktorlar bile yapıyor, hastanelerde bile yapılıyor. Hatta onlar dahi bizden öğreniyor!” diye piyasada bedava PR (piar) çalışması yapmış oldular. Bilinçsiz ya da bilinçli olarak birbirini destekleyen ve besleyen bu alaylı mektepli etkileşimi yaygınlaşmada önemli bir yer edindi. Olay o boyutlara taşındı ki hacamat da Sağlık Bakanlığının “Alternatif Tıp” bölümündeki kapsama girmiş oldu. Fakat prosedürde her ne kadar alternatif tıp olarak görülüyor olsa da algıda ve realitede -gerçek tıp, asıl tıp- diye kabul görür hale geldi!

Bu PR çalışmasında özellikle Ahmet Davutoğlu’nun Başbakanlığı döneminde, eşi Dr. Sare Hanımın şimdi hayatta olmayan Özbek asıllı Aidin Salih isimli kadınla iş birliği içinde oldukları merkezin payı çok büyüktür. O dönemden sonra artık her yerde varlar ve gönül rahatlığıyla yapılabilmekteler!

Fakat bilindiği gibi sağlık atıkları özel olarak depolanması gereken ve son derece özel koşullarda imha edilmesi gereken atıklar statüsünde iken, kontrolsüz olarak alelade yerlerde yapılan uygulamalar sonucu açığa çıkan atıkların akıbeti ne alemde? Cevabı, beyin yakar diye düşünüyorum!

Kuşkusuz ki sağlık alanını ilgilendiren bir konu olması nedeniyle, çeşitli komplikasyonlara bağlı beklenmedik sorun yaşanması durumunda derhal müdahaleyi gerektiren hallerde hastane koşulları gerekmektedir. O nedenle düşük de olsa risk faktörü göz önüne alınarak, hacamat alelade yerlerde yapılmaması gerekirken, yapılması iki yönden tercih edilmektedir.

Birincisi, hacamat sağlıkçılar eliyle ve sağlık kurumlarında yapılması durumunda tıp etiği açısından onlar cinsiyet ayrımı yapmadan uygulama yapıyorlardı. Sağlık kurumlarında vergi, kira, maaş gibi ödemeler geçerliliği yüzünden hacamat maliyetleri yükseliyordu. Ayrıca hacamat harcamaları kamuda çalışan işçi ve memur kesimin sağlık giderleri kapsamında değerlendirilmiyordu.

İkincisi, yukardaki dördüncü sorudan kaynaklanmaktadır ki olaya, “sünnet” yani peygamber eylemi olarak bakıldığı için hacamat -her zaman, her koşulda, herkes tarafından ve cinsiyet ayrımına dikkat edilmeksizin yapılmamalı- şeklinde bakılıyordu!

Artık neredeyse her tarikat ve cemaatin kendi gruplarından Haccâm(lar)ı var! Onlar üzerinden müşteri, pardon hasta(!) sıkıntısı çekilmemekte ve giderek ağ genişlemektedir…

Olayın bu boyutlara taşınması ve yaygınlaşmasında söz Aidin Salih’e gelmişken konuyu biraz daha açmam icap eder. Bu şahsın “Gerçek Tıp” adında tek ciltlik geniş hacimli bir kitabı var. Aldım, hepsini okudum.

Kılık kıyafet ve şekil üzerinden din soslu tıp(!) anlatımı ve uygulamasına oldukça müsait bir görünüşe sahip olan bu kişi, erkeklere kendisi uygulama yapmamakta ve sadece kadınlara hacamat yapmakta idi. Şifa bulunması için öyle olması gerekiyordu! Tanınması için katıldığı Tv programlarında ve piyasada bu özelliğini ön plana çıkarmaktaydı. Kendi öğretisiyle geliştirip eğittiği erkek talebeleri de erkek hastalara(!) uyguluyordu.

Hastaya veya gönüllü kurbana da diyebiliriz, erkek olunca yanaşmayan dini bütün bu kadın, nasıl oluyor da erkek talebesine uygulamayı öğretebiliyordu? Oralara girmeyecek ve önüne ne sergilenirse kabulleneceksen işler iyi gidiyordu.

Kitabında şifalı bitkilerden tutun beslenme bozukluklarına, açlık oruçlarından tutun hacamat ve sülük uygulamalarına varıncaya dek her şeyden bahsetmektedir. Yani eskinin şifa dağıtıcılarını ve onların uyguladığı kocakarı ilaçlarını, tıp ve modern bilim bu kadar ilerlemesine rağmen, ülkemiz insanlarına “yitik şifanın izinde” -gerçek tıp- diye pazarlayabilme şansını, bahtını ve başarısını yakalayabilmiştir!

Eğer bu bir başarı ise nasıl başarmış olabilir ve neden bizim ülkemizde başarmıştır?

Bu sorunun cevabı da yine yukardaki dördüncü soruda yatmaktadır. Aspirin’in her derde deva olması gibi, mübarek hacamatın da deva olmadığı bir hastalık yoktu ona göre!

Geleneksel ve Alternatif tıp uygulaması olarak kabul edilen hacamat, artık doktorlar eliyle yapılmaya başladıktan sonra hacamatın yararları konusunda piyasada bi dünya bilgi dolaşmaya başladı! O bilgiler arasında sözüm ona faydalı olduğu belirtilen onlarca sağlık sorunu yazılmasına rağmen cümlelerin sonu ne hikmetse, “bu konuda kesin bir veri bulunmamasına rağmen, hastalıklara kalıcı tedavi konusunda kesin etkisi olduğu söylenememesine rağmen insanlar tarafından iyi geldiği belirtilmektedir.” şeklinde bitirilmektedir…

Bu arada anti-parantez olarak Aidin Salih’in bir benzeri olan ve şimdi o da hayatta olmayan Ömer Coşkun diye tüccar bir şarlatan doktordan da bahsetmeliyim. Kendisi doktor kimliğini kullanarak ve Tabipler Odası’na hukuksal mücadeleyle, Sağlık Bakanlığı yetkilisi bürokratlara ise telefonla tehdit, hakaret ve küfürlü sözlerle kafa tutarak gemisini yürütmekteydi.

O da Allah, kitap, din üzerinden söylemler geliştirdiği için başlangıçta İslami kanallarda özellikle kendisine yer buldu. Ardından özel kanallara reklam vererek medya gücünü arkasına aldı ve bitkisel gıda takviyesi adı altında satmadık bitki bırakmamıştı! Akut, kronik sağlık problemleri yanında, zayıflamadan cinsel sorunlara varıncaya dek her derde deva(!) oluyordu mübarek!

Hele Panax diye bir ürün piyasaya sürmüştü ki o başta olmak üzere, bu ürünler sayesinde trilyonlarca servete sahip olmuş, plazalarda kendi özel çağrı merkezi üzerinden sipariş alıyor, köy kasaba demeden ülkenin en ücra kösesine bile kargo ile cayır cayır şifa dağıtıyordu! Son dönemlerde kendine özel tv kanalı bile kurmuştu! Bu günlere erişseydi bırakın trendyol’u, getir’i; alibaba veya amazon ile boy ölçüşürdü desem, abartmış olmam diye düşünüyorum!

Çünkü sistematik olarak özgüvenli ve organize bir şeklide cehaletin tavan yaptığı ülkede, ne satışa çıkarsan kapış kapış gidiyordu! Ne acıdır ki karaciğere şifa diye sattığı ürünlere rağmen, kendisi karaciğer yetmezliğinden öldü! Tıpkı şifa ayetleri ve duaları satan şarlatanların kendi hastalıklarının tedavisinde kitaplarında yazdıklarını uygulamadıkları gibi…

Rica ediyorum, aklınızı kullanın ne olur! Kullanın ki, önünüze atılan her oltanın yemine ağzınız sulanmasın. Sonuçta mutlaka o oltanın kancası size takılacak demektir!

Şimdi yavaştan yavaştan, anlıyor musunuz dördüncü soruyu yalın olarak sormayıp önüne “Kaçınılmaz son” ibaresini yerleştirmiş olmamın sebebini?

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Adem KURUN
Adem KURUN 1 yıl önce
Deve sidiğinin şifâ kabûl edildiği bir ülkede hacamat elbette revaçta olacak. Hele yapan kişi cüppeli ve sarıklıysa âlâ...
Hayati Yaman
Hayati Yaman 1 yıl önce
Hay ağzına sağlık Hocam. Allah sonumuzu hayreyleye...