
Hatırlar mısınız? Çocukluğumuzda, hayat toz pembeydi. Her şeyi kendi penceremizden gördüklerimiz ve duyduklarımız kadar sanırdık. O sıcak ve güzel insanların yaşadığı o küçük ve huzur dolu mahallemizin ya da sokağımızın haberleri bize yeterdi. Ve biz o zamanlar çok daha mutluyduk.
Bugün ise haber akışı hiç durmuyor. Televizyonlar, internet siteleri, sosyal medya ve mesaj grupları aracılığıyla sürekli yeni bilgilerle karşı karşıyayız. Ancak, sizce bizi bu kadar fazla habere maruz kalmak gerçekten daha bilinçli ve güçlü mü yapıyor, yoksa bu bilgi kalabalığı farkında olmadan ruh sağlığımıza zarar mı veriyor? Ne dersiniz?
Olumsuz haberlerin etkisi çok hızlı bir şekilde büyüyor. Görüntüler, sesler, özel slaytlarla desteklenen haber programları ve cebimize gelen anlık bildirimler zihnimizi hiç boş bırakmıyor. Nedense bize ulaşan haberlerin çoğunlukla olumsuz olması da dikkat çekici, öyle değil mi? Nedense yaşanan büyük kazalar, savaşlar, ekonomik krizler, çevre felaketleri ve suç olayları gibi konular medyada her şeyden daha fazla ilgi görüyor. Ancak bu durum o toplumda bireylerde kaygıyı artırıp umutsuzluğu besleyebiliyor ve hatta "öğrenilmiş çaresizlik" adı verilen bir duruma yol açabiliyor. İnsanlar, dünyanın kötüye gittiğine inanıp olaylara karşı etkisiz olduklarını düşünmeye başlayabiliyorlar.
Bu psikolojik yük sadece bireysel mutsuzlukla sınırlı kalmıyor; toplumsal ruh halini de etkiliyor. Sürekli endişe içinde olan bireyler daha agresif, güvensiz ve umutsuz hale geliyor. Sosyal ilişkiler zarar görüyor ve insanlar geleceğe dair olumlu beklentilerini kaybedebiliyor.
Haberdar Olmak ve Haber Bağımlılığı Arasındaki İnce Bir Çizgi Var. Elbette bir birey olarak yaşadığımız toplumda, ülkemizde ve dünyada ne yaşanıyor, neler olup bitiyor. Bilmek ve takip etmek hepimiz için önemlidir. Ancak her haberi takip etmekle haber bağımlılığı arasında büyük bir fark var. Uzmanlara göre, sürekli haber akışına maruz kalan bireylerde "doomscrolling" (felaket kaydırması) adı verilen bir alışkanlık gelişebildiği ve bu alışkanlık nedeniyle de bireylerin kötü haberlere istemsizce odaklandığı ve bu haberleri sosyal medya ve benzeri yayın kanallarından saatlerce taramaları sebebiyle felaket haberlerinin yığınağı haline geldikleri bildiriliyor. Sonuç olarak, şahıslarda farkına bile varmadan kaygı, depresyon ve tükenmişlik hissi artıyor.
Peki Ne Yapmalı?
- Bilinçli Filtreleme: Her gelen haberi takip etmek zorunda değiliz. Güvenilir kaynaklardan sınırlı şekilde haber almak bizim için yeterlidir.
- Zaman Sınırlaması: Günlük haber takibini belirli bir süreyle sınırlandırmak, sürekli kötü haberlere maruz kalmamızı önleyebilir.
- Olumlu İçeriklere Yer Vermek: Bilimsel gelişmeler, başarı hikâyeleri ve topluma katkı sağlayan projeler gibi umut verici içeriklere de yönelmek faydalıdır.
- Gerçek Hayata Odaklanmak: Çevremizdeki olumlu gelişmeleri fark etmeyi ihmal etmemeli, yaşadığımız dünyayı yalnızca medyada gördüğümüz olumsuz haberlerle sınırlı görmemeliyiz.
Sonuç olarak, her haberi bilmek ya da duymak zorunda değiliz. Aşırı bilgi yükü ve medyanın olumsuz haberlerden oluşan gereksiz bilgi bombardımanları hem bireysel hem de toplumsal mutluluğumuzu olumsuz etkileyebilir. Bilinçli bir haber tüketimi ile dünyadan haberdar olup, psikolojik sağlığımızı koruyabiliriz. Bazen bilmemek değil, gereksiz olanı ve fazlasını bilmek daha çok mutsuz eder.
Saygılarımla