8 Eylül akşamı…
İzmir’de bulunan sözde Özerk Rum İonya Devletinin [1] Başkanı İstiryadis, şehri Türklere teslim etmesi için İtilaf Devletleri konsoloslarıyla anlaşmıştı. Konsoloslar, şehrin Türklere teslimi için girişimlerde bulunmuştu. 8 Eylül’de Müttefik Devletler konsolosları adına Rodok, çektiği telgrafta İzmir’i Türk ordusuna teslim etmek için en yakın Türk kumandanı ile görüşmek bildirmiş, randevu verildiği takdirde temsilci göndereceklerini ifade etmişti.
Kutlu savaşçılar 8 Eylül akşamı iki yönden İzmir’in kapılarına dayanmıştı…
9 Eylül…
9 Eylül’de Türk süvarileri İzmir’e girmişti. 14. Süvari Tümeni, Menemen istikâmetinde ilerleyerek 9 Eylül sabahı şafakla beraber kısa bir çarpışmadan sonra Menemen Kasabasını, yakmasına fırsat vermeden kurtarmıştı.
9 Eylül sabahı saat 10.00’da birbiri peşi sıra önce Albay Ahmet Zeki Bey komutasındaki 2. Süvari Tümeni ardından da Mirlivâ Mürsel (Bakü) Paşa [2] komutasındaki 1. Süvari Tümeni İzmir’e girer ve küçük bir çarpışmadan sonra İzmir’i Yunan işgâlinden kurtarır.
2. Süvari Tümeni 4. Alay Komutan Yardımcısı Yüzbaşı Şerafettin (İzmirli) Bey komutasındaki süvariler İzmir’e ilk giren kutlu askerler olmuştu. İzmir’i terk eden Yunan kuvvetlerinin önemli bir kısmı Urla ve Çeşme’ye çekilmiş, İzmir’den çekilirken de geride pek çok top, tüfek gibi askerî malzemeyi geride bırakmıştı. Ayrıca 50 civarında Yunan subayı, 1.000 civarında da Yunan askeri Türk birlikleri tarafından esir alınmıştı.
Başkumandan’a çekilen telgraf …
9 Eylül sabahı 2. Süvari Tümeninin hemen ardından İzmir’e giren kutlu savaşçılardan 2. Süvari Tümeni Kumandanı Albay Mümtaz Bey, şehrin kurtuluşunu Gazi ve Başkumandan’a çektiği telgrafla şöyle müjdelemişti:
“Muzaffer millî ordumuzun yılmaz süvarileri bizler düşmanın İzmir önündeki son mukâvemetini kırarak 9 Eylül günü saat on buçukta şehre vâsıl olduk. Halkın gözyaşları ile derin hürmetlerini iletmekle ile bahtiyarım.”
Şehre asılan Türk bayrakları…
5. Süvari Kolordusu Komutanı Ferik (korgeneral) Fahrettin (Altay) Paşa [3] da saat onda komutasındaki birliklerle İzmir’e girer. İzmir’in Yunan işgâlinden kurtarılması, Kurtuluş Savaşı tarihimizde çok önemli ve simgesel anlam taşıyan bir olaydı.
9 Eylül sabahı 5. Süvari Kolordusuna bağlı Türk süvarilerinin girdikleri İzmir semtlerinde sembol binaların üzerine Türk bayrakları çekilmeye başlandı. Teğmen Besim (Kunter) Kadifekale’ye, Menemen üzerinden Karşıyaka’ya giren kuvvetler içinde bulunan Teğmen Zühtü (Işıl) Efendi, Üsteğmen Zekai (Kavur) Efendi ve milis kumandanı Bombacı Ali Çavuş Karşıyaka’daki belediye binası ve hükümet konağına, Üsteğmen Selahattin (Selışık) Efendi de Kordon’daki paket postânesine ay yıldızlı bayrağımızı asmıştı.
Konak Meydanı’na ilk varan birlikler arasında yer alan Üsteğmen Zeki (Doğan) Efendi, Üsteğmen Fikret (Yüzaklı) Efendi ve yedek zabit Abdurrahman (Özgen) Efendi de (Konak’taki) Sarıkışla’ya [4] Türk bayrağını çekmişti. Ama simge yer Konak’taki Hükûmet Konağı olup burada sabah saatlerinde Yunan Bayrağı dalgalanmaktadır. Yunanlar kapıyı kilitleyip anahtarları da yanlarına kaçmışlar. Onbinlerce Müslüman, Konak Meydanı’nı doldurmuş Türk süvarilerini beklemektedir.
Bir süre önce (Konak’ta bir mahâlle olan) Halkapınar’da gerçekleşen çatışmalarda dört şehit veren Teğmen Ali Rıza (Akıncı) Efendinin takımı, Konak’ta büyük bir kalabalıkla karşılaşır. Kalabalık ondan Yunan bayrağının indirilip Türk göndere çekilmesini ister. Ama teğmenin üzerinde bayrak yoktur. Bayrak çekme görevi de Yüzbaşı Şerafettin Bey’e verilmiştir. Alay sancağını beline dolayan Yüzbaşı Şerafettin Bey biraz arkalarda olduğu için henüz Konak Meydanına gelememişti.
Halkın ısrarı üzerine Teğmen Ali Rıza Efendi, kalabalığa seslenerek bir bayrak verilmesini ister.
Bu sırada bir kadın, göğsüne sakladığı, kendi elleriyle diktiği küçük bir Türk bayrağını verir. Çünkü işgâl zamanında Yunan askerleri tüm evlere girerek Türk bayraklarını toplamış ve meydanlarda yakmıştır.
Türk ordusunun gelişi öncesi kadınlar, masa örtülerinden, kızlarının elbiselerinden, perdelerden söktükleri kırmızı kumaşlara beyaz patiskadan ay yıldızlar dikmiş bu bayraklar cami minârelerine, balkonlara ve cumbalara asılmıştır.
Teğmen Ali Rıza Efendi, kadının verdiği bayrağı alıp Hükûmet Konağının kapısını kırdırıp içeriye girer. Balkona çıkar ve bu sırada Yüzbaşı Şerafettin de yetişmiştir. Ancak balkondaki göndere asılan ilk bayrak Teğmen Ali Rıza Efendinin bir Türk kadınından aldığı küçük bayrak olmuştur. 3-4 dakika dalgalanan bu bayrak yerini, Yüzbaşı Şerafettin Bey, Teğmen Hamdi Efendi ve Teğmen Ali Rıza Efendi tarafından asılan ve ünlü fotoğraftaki büyük işlemeli Türk bayrağına bırakır.
Belkahve…
Bu esnada Gazi ve Müşir Başkumandan da yanındaki Fevzi Paşa ve İsmet Paşa ile birlikte Bornova’nın Ankara karayolu girişinde Belkahve’de bu tarihî günü izler.
Fahrettin (Altay) Paşa’nın duygusal anları…
9 Eylül akşamı…İzmir’i 9 Eylül’de Yunan işgâlinden kurtaran 5. Süvari Kolordusu Komutanı Ferik Fahrettin (Altay) Paşa’nın “On Yıl Savaş 1912-1922) ve Sonrası” isimli hatırâtının üç yüz elli beş ve üç yüz elli altıncı sayfalarına göz atacak olursak;
“Karşıyaka’da yalılar boyunda küçük bir evde oturan ihtiyar annem ile teyzemi görmek için oraya doğru gittim. İhtiyar babam ve tüccar olan kardeşim Rodos’a kaçmak zorunda kalmışlardı. İzmir’de kalan teyzemin kocası Eczacı Yüzbaşı Ahmet’i Yunanlılar işgâl günü (15 Mayıs 1919’da) şehit etmişler, böylece iki ihtiyar kadın yalnız başlarına ev bekçisi kalmışlar.
Savaş sırasında zaman zaman gözlerimin önüne gelen evimize yaklaştığım sırada çarşaflı ve uzun boylu ile eğile, eğile gelmekte olan anamı tanıdım. Bilmiyorum nasıl bir duygu içindeydim o anda. Atımı insiyakî bir şekilde ona doğru sürdüm ve önünde atımdan atlayıp ellerine sarıldım. Annem belki de o anda dünyanın en mutlu insanlarından birisiydi. Önce vatanı kurtulmuştu. Sonra ben Onun oğlu muzaffer ordumuzun generallerinden birisi olarak İzmir’e ilk giren süvari birliklerinin kumandanıydım... Ve her şeyden önce beni sağ - sâlim karşısında bulmuştu... İşte ihtiyar anacığım çeşitli heyecanlar içinde geçen ömründe bu yeni heyecanın ağırlığına dayanamadı ve: ‘Vay Fahrim...’ diyerek düşüp kaldı. Arkadaşlarım onu kucakladılar ve evimize götürdüler. Yaşlı anacığım, askerlerimizden hakkımda bir bilgi alabilir miyim diye dışarı çıkmış imiş...
Evde biraz oturdum. Teyzem küçük bir tepsi içinde bir dilim ekmek ile biraz tuz ve karabiber ikram etti. ‘Hayrola?’ diye sorduğum vakit aldığım cevap şu oldu:
‘İşte evladım, son günlerde buna kalmıştık...’ Hasretimi bir parça olsun gidermiş, bu akşam işlerimin çok olduğunu bu sebeple gelemeyeceğimi ancak ertesi gün öğle vakti yemeğe gelebileceğimi söyledikten sonra tekrar ellerini öpmüş ve görevimin başına dönmüştüm.
Yapılacak işimiz o kadar çoktu ki anamıza doya doya bakmamıza bile vaktimiz yoktu.”
10 Eylül’de de Gazi ve Müşir Başkumandan, Fevzi ve İsmet Paşalar karargâhlarıyla İzmir’e girmiş, Gazi ve Müşir Başkumandan Hükûmet Konağının balkonundan zaferi kazananın Türk milleti olduğunu beyan etmişti.
Başkumandan’ın not defterine yazdıkları…
İzmir’e tahmininden de erken gelen Gazi ve Müşir Başkumandan, İzmir özlemini on sekiz numaralı not defterine şöyle yansıtmıştı:
“15 Mayıs 1919, İzmir’in işgâli… Ben aynı günde İstanbul’u terk ettim. O kara günde Karadeniz’deydim. 3 sene ve 4 ay sonra da bugün Akdeniz’deyim.”
Sonlandırılan Yunan işgâlleri…
Kutlu askerler aynı saatlerde Anadolu’yu Yunan’dan temizleme harekâtını sürdürmekteydi.
İzmir’in kurtuluşu tüm yurtta büyük sevinçle karşılanmış, birçok yerde kutlamalar yapılmıştı. 10 Eylül günü öğleden sonra saat üçte Ankara’da, İzmir’in kurtuluşu münâsebetiyle yapılan tezâhürat oldukça coşkulu geçmiş, bütün resmî daireler tatil edilmişti.
Kutlu savaşçılar tarafından 11 Eylül’de Bursa, Foça, Gemlik ve Orhaneli 12 Eylül’de Mudanya, Kırkağaç, Urla, 13 Eylül’de Soma,14 Eylül’de Bergama, Dikili ve Karacabey 15 Eylül’de Alaçatı ve Ayvalık, 17 Eylül’de Karaburun ve Bandırma, 18 Eylül’de de Biga, Erdek ve Edincik Yunan işgâlinden kurtarıldı. 10 Eylül’de Torbalı ve Menderes vadisine çekilen Yunan birlikleri kısa bir muharebeden sonra teslim oldular. Fahrettin Paşa’nın 5. Süvari Kolordusuna ait birlikler 16 Eylül’de İzmir’in Çeşme ilçesine girdiler. Aynı gün İzmir civarındaki bölgeler Yunanlardan kurtarılmış ve böylece İzmir bölgesinde esir edilenler hâricinde Yunan askeri kalmamıştı.
Devam edecek…
© 2023. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
SONNOTLAR:
[1] Özerk İyonya Devleti: 30 Temmuz 1922 günü İzmir’de törenle Batı Anadolu'da “İonya Devleti” kurulduğu ilan edilmişti. Başkenti İzmir olan bu devlet yaklaşık on sekiz bin kilometre karelik bir alanı kapsayacak ve bir buçuk milyonluk bir nüfusa sahip olacaktı. Devlet henüz kuruluş aşamasını tamamlamadan Mustafa Kemâl Paşa 26 Ağustos 1922 günü büyük taarruzu başlatacak, 30 Ağustos günü Yunan ordusu büyük hezimete uğrayacak ve İzmir'e doğru kaçmaya başlayacaktır. İzmir ve çevresinden gemilere binerek Anadolu’yu terk eden Yunan ordusu artıklarıyla birlikte yeni kurulan İonya Devleti'nin yöneticileri de gemilere doluşup kaçacaklardır. 9 Eylül 1922 günü Türk ordusunun İzmir'e girmesiyle, İonya Devleti tarihe karışmış olacaktır. Ömrü sadece beş hafta süren İonya Devleti’nin kuruluşunun uzun sayılabilecek bir geçmişi vardı. Başlangıç noktası, İstanbul'daki padişah hükûmetinin imzaladığı Sevr Antlaşması idi. Yabancı işgâllerden arta kalan topraklarda yaşayan Anadolu Türkleri ise, bu antlaşmanın uygulanmasını önlemek için Mustafa Kemâl Paşa’nın önderliğinde iki yıldır kan döküyordu. Sevr Antlaşması ile İzmir Bölgesi Yunanistan'a verilmişti. Yani, İzmir ve çevresi ile Manisa, Akhisar ve Ayvalık’a dek uzanan 16 bin kilometre karelik ve 1 milyon nüfuslu bir kesim Yunanistan’ın olacaktı. Anadolu Türkleri buna razı olmamış, silahlı direnişe kalkışmış, sonunda zararlı çıkmıştı. Yunan ordusu ilerleyerek zamanla Afyon, Kütahya, Eskişehir ve Bursa'yı içeren yüzbin kilometre karelik 3 milyon nüfuslu geniş bir alanı ele geçirmişti. Alptekin Müderrisoğlu, “Batı Anadolu’da Kurulan Kısa Ömürlü Bir Devlet: İonya”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 1993, C. 9, S. 27, s. 569.
[2] Mürsel (Bakü) Paşa (1881-1945). 1904 yılında Harp Akademisini bitirmiş ve mümtaz yüzbaşı olmuş, I. Dünya Savaşı’nda değişik görevlerde bulunmuş, savaşın sonuna doğru Batum’da 5. Kafkas Piyade Tümeni Komutanlığı yapmış, Eylül 1918 ayında Nuri Paşa’nın komutasındaki Kafkas İslam Ordusu ile Bakü Muharebesi’ne katılarak Bakü’nün Ermeni Taşnaklarından ve Bolşeviklerden kurtulmasını ve 28 Mayıs 1918 tarihinde kurulmuş olan Azerbaycan Halk Cumhuriyeti hükûmetinin Gence’den Bakü’ye taşınmasını sağlamıştır. Mondros Mütârekesi sonrasında İngilizler tarafından tutuklanarak Malta’ya sürgüne gönderilmiştir. Serbest bırakılmasından sonra 3 Kasım 1921 tarihinde Anadolu’ya geçerek Kurtuluş Savaşı’na katılmış, Büyük Taarruz’da 1. Süvari Tümeni'ne komuta etmiş, 31 Ağustos 1922 tarihinde mirlivâ (tümgeneral) rütbesine terfî etmiş ve paşa olmuş, 9 Eylül 1922 sabahı komuta ettiği 1. Süvari Tümeni ile birlikte İzmir’e girmiş, Büyük Zafer’den sonra bir süre 7. Kolordu Komutanlığına vekâlet etmiş, bu sürede Şeyh Said İsyanı’nın bastırılmasında görev almış, 23 Ağustos 1938 tarihinde askerlikten emekli olmuş, TBMM VII. Dönem Kocaeli milletvekilliği yapmış, 1945 yılında da İstanbul’da vefat etmiştir.
[3] Fahrettin (Altay) Paşa (1880-1974), Kurtuluş Savaşı kahramanlarından asker ve siyasetçi. II. Balkan Savaşı’nda görev yapmış, I. Dünya Savaşı’nda Çanakkale Cephesinde ve Romanya Cephesinde görev yapmış, Kurtuluş Savaşı’nda Konya Ayaklanmasının bastırılmasında, I. ve II. İnönü Muharebeleri ile Sakarya Muharebesi’nde görev yapmış, Sakarya Muharebesi’nin ardından mirlivâ rütbesine terfî ettirilmiş, 5. Süvari Kolordu Komutanı olarak Büyük Taarruz’da ve Dumlupınar Muharebesinin ardından başlatılan takip harekâtında başarılı görevler yapmıştır. İzmir’e ilk giren süvari birliklerinin başındaydı. Büyük Zafer sonrasında korgeneral rütbesine terfî ettirilmiştir. I. Dönem TBMM’de Mersin, II. Dönem TBMM’de de İzmir milletvekili idi. 1926 yılında orgeneral rütbesine terfî ettirilmiş, 1933 yılında 1. Ordu Komutanlığına atanmış, 1945 yılında da yaş haddinden ordudan emekliye ayrılmıştır.
[4] Sarıkışla, Kışla-i Hümâyun olarak da anılırdı. İzmir’in Konak Meydanında 1829 yılında inşâ edilmiş ve İzmir’in sembol yapılarından biri olan bir idarî yapı olup 1955 yılında yıktırılmıştır.
KAYNAKLAR:
Altay, Fahrettin; On Yıl Savaş (1912-1922) ve Sonrası, İnsel Yayınları, İstanbul 1970.
Belen, Fahri; Büyük Türk Zaferi (Kocatepe’den İzmir’e Kadar), Yeni Gün Haber Ajansı, İstanbul 1999.
Kocatürk, Utkan; Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1918-1938, 2. Baskı, TTK Bsmv., Ankara 1988.
Müderrisoğlu, Alptekin; “Batı Anadolu’da Kurulan Kısa Ömürlü Bir Devlet: İonya”, Atatürk Araştırma Merkezi Dergisi, Kasım 1993, Cilt: 9, Sayı: 27.
Paksoy, İrfan; Cihan Harbi’nde Osmanlı Devleti, Boğaziçi Yayınları, İstanbul 2018.
Paksoy, İrfan; Büyük Taarruz Destanı, (Basılmamış Eser).