Javs/Cavs

Javs/Cavs
18-07-2023

1975 yılı yapımlı beyaz perdenin önemli filmlerinden biri idi. Sahilde güneşlenip denize giren insanlara saldıran beyaz köpek balığının avlanma hikâyesini konu edinmiş korku ve macera karışımlı bir film idi. Lise yıllarımızda ilkini seyrettiğim o filmi, daha sonraları birkaç kez daha seyretmiştim. Jaws, Cavs diye okunur. Ben de başlığı sadece Cavs diye atıp, açılımını vermek yerine kısaca özet geçtim ki, benim Cavs’ımın o Cavs ile bir bağlantısı olmadığı fakat Gavs’a gönderme yaptığım bilinsin istedim!

İslam’da Gavs diye bir makam, unvan, statü, görevli şahıs olmadığı için her kim, o hayali makam üzerinden kendisine rol devşiriyorsa; o Allah’tan rol çalmaktadır. Ya İslam dini üzerinden şark kurnazlığı yaparak sahte, gerçek dışı beyanlarla din tüccarlığı yaparak Ahiretini yakmış bir hayali kahraman zavallı ya da kendilerince türettikleri paralel dinlerinin gerçek kahramanları onlar! Bu detaylar bilinsin istiyorum.

Yüce Rabbimiz Fatır-5’te “Sakın aldatıcı sizi Allah ile aldatmasın.” buyurmasına rağmen bakın onlar için yalancı, sahtekâr, aldatıcı diyemiyorum! Çünkü tazminata mahkûm olmaktan korkuyorum! Zira kurumsal olarak o kadar güçlüler ki, onlarla baş etmek mümkün değil! Bi aralar Fetö’cüler, Bilim ve Araştırmalar Vakfı üzerinden Adnan Oktar’cılar öyle idi. Azıcık aleyhlerinde yazan çizen, laf eden kim olursa anında avukatları aracılığıyla tazminata mahkûm ederlerdi, şimdi onlar terörist, bunlar güçlü! Yönetim erki siyasetiyle iktidar kavgasına düştükleri anda kaçınılmaz sonuç bunları da yakalayacaktır ama şimdilik kılıçlarının iki tarafı da kesiyor!

Bu durumda Gavs’a yüklenen anlamlar ışığında bahse konu unvana sahip kişi, gerçek kahraman mı, hayali kahraman mı ona siz değerli okurlarım karar versin? Ben de o vasıflar üzerinden benim Cavs’ım ne demek oluyor? Onu açıklayayım…

“İslam’ın Pavlusları” Kitabının yazarı İlahiyatçı Saadettin Merdin’in inceleme ve araştırmalarına göre Gavs, yardım etmek anlamına gelen egâse ve yardım istemek anlamına istigâse kelimeleri ile aynı kökten gelmektedir. Enfal-9. Ayette istigâze kelimesi geçer ve Allah’a izafe edilir. Yardım eden ve kendisinden yardım istenen zata Gavs denir. Şimdi ben bu makamı sahiplenen sahte ve hayali kahramana nasıl -Allah’tan rol çalıyor- demeyeyim?

Kanunî dönemi Şeyhülislamlarından Sâdi Efendi(Ö.1538) gavs, kutup, kutb-ul aktap vb unvanları türeten inanç sistemini küfür olarak nitelemiş ve bu unvanları kullanan ilgili şahısların iman ve nikâh tazelemeleri gerektiği yönünde fetva vermiştir.

Dahası vahdet-i vücut anlayışını ilke edinmiş, İslam soslu atalar dini olan bu paralel din Tasavvuf’ta ve onların okulları olan tarikatlarda Gavs, kâinatı Allah adına sevk ve idare eden kişi olarak tanıtılır. Gavs’ın isteği Allah’ın isteği ile aynıdır, ötüşür diye öğretilir. Hatta müritler Allah’ın isteğinden daha ziyade Gavs’ın isteğini murat etmeliler. İkisi çeliştiğinde Gavs’ınkini tercih etmeliler. Aracısız olarak doğrudan Allah’tan bir şey talep etmemeliler! Zira mürit olarak onlar kim, doğrudan Allah’tan istemek kim? Mutlaka hatırı sayılır bir aracı ile Allah’tan isteme öğretilir, müritlere. Aracısız Allah’a ulaşmak ve Allah’tan istemek, o dinin prosedürüne aykırıdır!

Oysa İslam’da Allah, Kâf-16’da “Kuluna şah damarından daha yakın olduğunu” bildirir. Enfal-24’te Allah’ın “Kişinin kalbi ile arasına girecek kadar yakın be içten” olduğunu bildirir. Yine Bakara-186’da Allah Peygamberine, “Kullarının kendisini sorması halinde onlara çok yakın olduğunu ve dua etmeleri, yakarışta bulunmaları durumunda onlara icabet edeceğini” bildirir.

Ve dahası İslam aracılığı reddeder. Adına Şirk der. Şirk, Nisa-116. Ayetle Kur’an’da Allah’ın hiç affetmeyeceği en büyük günah olarak tanıtır! Bütün peygamberler şirk dinini ortadan kaldırmak ve tevhit omurgasını ayakta tutmak için gönderilmiştir. Sadece kendilerine vahyolunan mesajlara tabi olarak; Allah’ın şeksiz şüphesiz, eşsiz ve benzersiz, doğmamış ve doğurulmamış, yaratılmamış yegane Kudret olduğunu tebliğ ederler. Hatırlı mahlukat ve alt tanrıcıklardan arındırılmış bir tevhid inancını yayarlar.

Ama tasavvuf dini, peygamberi de en büyük aracı kabul eder! Peygamber, Ahkaf-9’da vahiyle “Ben peygamberlerin aniden ortaya çıkanı değilim, benden önce de gelmiş peygamberlerin sonuncusuyum ve bana da size de ne yapılacağını bilmiyorum!” diye öğüt verir. Onlar kendi el ve eteklerinden tutanlara cenneti garanti eder! Hesap kitap onlara tabi olanlar hak getire. Müntesiplerine mahşerde torpil yapacaklarını, Din Günü’nün yegane sahibi olan Allah’ın elinden müritlerini kurtaracaklarını iddia ederler! Peygamber ömrünü Mekkeli müşriklerle mücadele içinde geçirmişken, onlar İslam sosuna bandırdıkları uyduruk dinleri üzerinden Tekkeli müşrik üretirler!   

Şimdi ben nasıl demeyeyim? Bu ayrı bir din, bu paralel bir din, bu İslam soslu Atalar dini diye…

Tasavvuf dininde “Değirmen taşı nasıl bir mil etrafında dönüyorsa, dünya da Gavs etrafında döner.” diye öğretilir. Gavs’lık öyle bir makamdır ki, ona erişen kişi neyi murat ederse ve neye -ol- derse, o isteği -olur- artık. Görüyorsunuz sadece Allah demedikleri kalıyor!

Onun izni olmadan kedi fareyi bile yakalayamazmış! Her devirde mutlaka Allah’ın bütün Esma’sının kendisinde tecelli ettiği bir Gavs olurmuş ve kâinat boş bırakılmazmış! Yoksa kıyamet koparmış! Onun için müritler, sofiler, ihvanlar adına ne derseniz deyin, tarikatçılar “Yetiş ya gavs!” diyerek Gavs’tan imdat diler ve ondan yardım isterler. Adına da istimdat derler.

Bu tarz, Arapça kökenli kelimeler kullanarak işin cazibesini ve sırrını artırırlar ki, -herkes anlamaz bunları, ancak dinde mesafe kat eden daha ihtisas sahibi kimseler anlar- konumuna getirirler. Oradan bir dinsel sınıf ve ruhbanlık statüsü türetirler! Sade Müslüman olmak onları kesmez. İsimlerinin önüne sofi, ihvan, şakirt, muhip gibi unvanlar, arkasına hazret, efendi, mübarek gibi unvanlar takarlar.

Oysa Allah Kamer Suresi’nde dört kez (17, 22, 32 ve 40. Ayetler) son mesajı olan “Kur’an’ı dahi kolay kıldığını, herkesin anlayabileceğini ve öğüt alabileceğini” beyan eder. Yine Yüce Rabbimiz, “İnanan kullarını Müslüman olarak isimlendirdiğini ve ruhbanlığa geçit vermediğini ondan daha başka isim aranmaması gerektiğini” Hac-78’de beyan buyurur.

Bu farklılıkları, ayrımları ve ayrışmaları nasıl ortaya çıkarıp paralel bir din olduğunu beyan etmeyeyim? Veya paralel din olduğu iddiamın altını Kur’an’dan delillerle doldurmayayım!

Ayrıca her tarikat kendi müritlerine sadece şeyhlerini kutsamayı ve onu Gavs gibi bilmelerini öğretir. Zira mürit, o şekilde bilmezse Tasavvufun seyr-ü sülük’ünde (Allah’a ulaşma(!) yolunda) yol alamaz. Bu düstur, o dinin âdabı ve kuralıdır. Hatta mürit iradesini şeyhine teslim etmeli, aklını şeyhine kiralamalı ve şeyhinin önünde “ölü yıkayıcının elindeki ölü gibi” olmalıdır. Nasıl ki gassal (ölü yıkayıcı) meyyiti (ölüyü) istediği gibi evirip çeviriyor ve o hiç buna itiraz edemiyorsa, mürit de mürşidi önünde öyle olmalıdır! Görüyorsunuz değil mi din adına çıkan kalkışma ve zulümlerin nasıl ve nereden kumanda edildiğini?

Peki her tarikatın şeyhi kutup ve Gavs gibiyse, o zaman nasıl oluyor da bu makamın bir tane olduğu iddia ediliyor? Bilen varsa onu açıklasın!

Kimisi kainat imamı, kimisi müceddit, kimisi gavs, kimisi kutup, kimisi ricalül gayb, kimisi kutbul aktap, kimisi gavsul azam gibi farklı unvanla adlandırsa da sonuçta hepsi aynı kapıya çıkıyor. Bakmayın öyle birbirlerine hoşgörülü ve sevgiyle yaklaştıkları güzellemelerine! Resmen tanrıları savaştırıyor, yarıştırıyorlar. Çünkü onların her biri, Allah’ın dosdoğru yolu üzerine oturmuş veya oturtulmuş saptırıcılar. İnsanların yarattığı tanrılar!

Farklı tarikatlarda yaşanan gizli veya aşikar çatışmalar yanında aynı tarikatta liderinin ölümü arkasından ortaya çıkan veliahtların saltanat kavgaları gözlenmektedir artık. Neden çünkü hepsi holding oldular milyar dolarlık sermayeye hükmediyorlar. Bu durum görevin, tahtın babadan oğula, damada, kardeşe vs gibi aile içinden birine transfer edilmesini sağlarken, aynı zamanda sermayenin dışarıdan birisinin eline geçmesini de önlemiş oluyor!

En çok eleştirilen hususların başında gelen bu ince detayı mevcut tarikat; Peygamber soyundan geldiği iddiası ile rahat bir şekilde göğüsleyebilmektedir. Evliliklerini kendi akrabaları arasında gerçekleştirerek, sözüm ona, ârî (arı duru, saf, damızlık) bir ırk üzerinden tarikat yolculuğu yaptıklarını ve yaptırdıklarını ileri sürerek saltanatlarının keyfini sürmektedirler! Müritlerine fakirliği, dünya nimetlerinden uzak durmayı salık verirken, kendileri sekulerliğin dibini sıyırmakta ve adına sünnetleme demektedirler!

Onları üstün, havas, elit ve seçilmiş gören, kendilerini ise teb’a, avam, sürü ve sıradan gören bir kitle var oldukça cehalet iklimi bunları ayakta tutmaya ve büyütmeye devam edecektir.

Güncel konu olması nedeniyle açmış olduğum bu dosyada, Peygamber soyu üzerinden yürüttükleri sahte propagandayı daha sonraki sunumuma bırakmak kaydıyla onların Gavs’ının aslında Cavs olduğunu açıklayarak paylaşımıma son vereyim! 

 

Cennete Adem Verme Servisi

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Adem KURUN
Adem KURUN 1 yıl önce
Piramitleri yaptıran Firavunlar değil, asıl onları yücelten Mısırlılar suçluydu Hocam... Harika bir yazıydı...
Hayati Yaman
Hayati Yaman 1 yıl önce
Sen maraba olmaya razı olursan, birileri üzerinden saltanat sürer. Sen sürü olmaya razı olursan, seni güden çobanlar eksik olmaz. Sen merkep olmaya dünden razıysan, sırtına semer vurmak için sıraya giren uyanık çok olur. Cumhuriyetin hür ve eşit yurttaşlık bilincinin kıymetini bilmeyenler, teb'a kültürünü kutsamaya son hız devam ediyor. Ne diyeyim Allah akletmeyi ve düşünmeyi büyük bir nimet olarak vermiş insanımız elinin tersiyle itiyor!