Konut Kredisinde Faiz İndirimi ve Sonrası

10-08-2022

Konut Kredisinde Faiz İndirimi ve Sonrası

Piyasada durgunluk varken makul seviyede seyreden konut fiyatları, kredi faizlerine indirim yapıldıktan sonra neden anormal artış sağladı?

Yeni üretilmiş olmamasına rağmen, bir gün önce X lira ilanla konut satış sitelerinde yer alan apartman daireleri, ertesi gün ne oldu da X+300 bin, X+500 bin TL arasında ilanla satış sitelerinde yer aldı?

Bugün de bu konunun ekonomik ve politik nedenlerinin sosyolojisini ve psikolojisini işleyerek değerli yazarımız Hümeyra Hanımın çağrısına karşı görevimi tamamlamış olayım.

Yıllar önce birlikte aynı ev sahibinin kiracısı olduğumuz bir arkadaşım, ev sahibinin biz kiracılara karşı, kira artışlarındaki katı tutumundan rahatsızlığını anlatır dururdu sohbetlerinde… “Hem dindar, hem sadece kira gelirine muhtaç olmayan, hem tüccar olan zengin birisi olmasına rağmen kira artışlarında -Nuh diyor, Peygamber demiyor!- abi. Neden böyle oluyor?” diye olaya kiracı penceresinden bakarak eleştiri getirirdi. Ben de adam tüccar işte, gelir getirisi olsun diye yapmış bu apartmanı ve normalde 120 metrekarelik tek daire olması gereken bir kata, çift daireli beş katlı bina dikmiş. On daireden gelecek kira gelirine göre fiyat artışı yapıyor. Yeni giren, eski oturan ayrımı yapmadan, her zaman herkesin kirasını eşit tutuyor ve olaya ekonomik bakıyor derdim. Kira artışı görüşmelerinde pazarlık yaparken elimizi zayıflatıyorsun diye, beni görüşmelere götürmez diğer arkadaşlarla birlikte giderlerdi. Oysa hiç kendi talepleriyle dönmeyi başaramamış, ev sahibinin teklifi dışında başka bir fiyatla dönüş yapamamış olmalarına rağmen, ısrarla o pazarlığa otururlardı…

Aradan geçen birkaç yıl sonrasında o arkadaş, eşi de çalıştığı için rahat ödeyebilirim düşüncesiyle, kredi çekip kendi memleketlerinde ev aldı. Ve bütçelerine ekonomik katkı olsun diye tayinleri çıkıp gidinceye kadar, sahibi oldukları evi kiraya verdi. Bir gün mevzu yine ev sahibi kiracı ilişkilerinden açıldı. Ve o arkadaş bu defa kiracıdan dert yanmaya başladı. Ekonomik krizler yaşıyoruz ve para pul oldu. “Kontrat var ama kira artışında fiyat güncellemesi yapalım ve hak kaybımız olmasın diyorum ama bir türlü yanaşmıyor! Güya kiracım da Din Kültürü Öğretmeni!” demeye başladı. Yukarıdaki paragrafta kiracı olarak baktığı penceresi, bu defa ev sahibi cephesine dönmüştü! 

Ben de dedim ki kendisine, işte empatinin ne kadar önemli olduğuna senin üzerinden iki örnek yaşananlar. Peki senin kredi ödemelerin bitti mi? Diye sordum. Seneye bitecek inşallah, dedi. O halde kredilerini ödedikten sonra en azından yılda bir kez olsun, hatta olaya sürekli din cephesinden bakıyorsun, içinde dini bir bayramın olduğu ay kiracına diyebilecek misin?

-Sevgili kiracım bu ay kirayı yatırma, lütfen ama o parayı biriktirme ve eşine, çocuklarına harca olmaz mı?

-Olur mu? Onun ihtiyacı yok. İhtiyaç sahibi olsa yapardım söylediğini dedi.

-Ben ihtiyacı var demedim ki, hediye et dedim. Kardeşlik hukukunda hediyenin önemini bilmez misin? Kişi neye ihtiyacı var ve ondan yoksun ise onun yetimidir. Yetimin başını okşamak da, saçlarına el sürmek değildir. Küçük bir jest yapmak ve şu kadar kişinin kalbine dokunmak sana çok iyi gelecektir, dedim. Ayrıca sen bu psikoloji ile zaten ihtiyaç sahibi olan birisine evini kiralayamazsın! Es kaza birkaç ay kira gelirin sekteye uğrasa uykuların kaçar, rutin işlerin sıkıntıya girer dedim!

Diyeceğim şu ki; toplumumuzun, hatta insanların kahir ekseriyeti, bulunduğu konum açısından olaylara bakarak değerlendirme yapıyor. Bu ekseriyeti azaltıp empati kuran, nitelikli insanların sayısını arttırmak biz eğitimcilerin işi. Eğitimciler olarak bu noktada eylem ve söylemlerimizdeki öz deşik rol modelliğimiz adına payımıza ne hisse düşüyorsa onu almalıyız diye düşünüyorum. Fırsatçı ve can yakıcı kanaatsizliğin insanlık onuruna yakışmayan bir eylem olduğunu halkımızın her kesimine anlatabilmeliyiz. Fakat eğitimcilerin attığı tohumlar filizlenme, büyüyüp olgunlaşma aşamasında gübre, su, ışık, çapa, budama gibi toplumun diğer sosyolojik katmanlarınca da temiz ve berrak bir şekilde desteklenmeli ki kaliteli ürün ortaya çıksın! 

Yoksa temiz toplum için sadece temiz tohum ekmek yeterli değildir. Tohumu geliştiren yan unsurların da temiz gelmesi lazım. Ayrıca uygulamaya konulan kuralların adil bir şekilde işletilip işletilmediği kesinlikle kontrol edilmelidir. Aksi halde adamına göre muamele çok çabuk yozlaşmayı ve çürümeyi doğurur.

Şimdi gelelim olayın ekonomik boyutuna!

Serbest piyasa ekonomisinde fiyatları, arz talep dengesi doğrultusunda, piyasanın kendisi oluşturur. Bu iktisat biliminin genel geçer kuralıdır. Ürün ne kadar çok ve talep az ise fiyatlar düşer, ürün ne kadar az ve talep fazla ise fiyatlar artar. Bunu bilmeden veya üstünü örterek, hemen esnaf ve tüccarı fırsatçı diye suçlamak da haksızlık olur. Özellikle deprem sonrası yıkık dökük harabeler arasında hayatta kalanların temel ihtiyaç maddeleri dahi anında artış gösterir. Fırsatçılığın en iğrenci orada yaşanır! İşte oradaki depremzedeleri fırsatçıların kucağına düşürmemek için anında temel gıda ve temizlik ihtiyaçları için malzeme yardımı yağdırılır o bölgeye! Fakat kural budur, arz az talep çoksa fiyatlar artar. Orada önemli olan kapitalizmin vahşetine insani değerlerin kurban ettirilmemesidir.

Konut piyasası durgunluğunda inşaat sektörü ellerinde birikmiş olan konutları paraya çevirmek için fiyatları makul seviyede tutarken, bir anda açıklanan konut kredilerindeki indirim sonrasında talep artacağı için bu defa otomatikman fiyatları yukarı çekmektedir. Aşağıda Merkez Bankası Baş Ekonomistlerinden olan Prof. Hakan Kara’nın ekonomi alanında veri olarak kullanılabilecek çarpıcı grafiğini incelemenizi öneririm…

Burada da kritik sorular şunlar: 

-Acaba alınan düşük faizli kredi kararı sadece halkın yararı gözetilerek mi alındı, kararda politik saikler hiç mi yok?

-İnşaat ekonomisine dayalı bir politika yürüten iktidar siyaseti, müteahhitlerinin kaybını ortadan kaldırmak ve onların kazanmasına yönelik kararlar almak için o adımları atmıyor mu?

-Piyasanın canlanacağını bilen müteahhitler, yeniden konut üretirken, artan maliyetler karşısında iflas etmemek için o zamları yapmış olamaz mı? Bunu benim anlamam zor…

-Sürekli gündemde olan -aracı kazanıyor- anlayışının tezahürü olarak acaba sadece emlakçılar mı suçlu ve sorumlu? Bir Alman Atasözü der ki, “Güven çok önemli bir değerdir ama denetim mutlaka şarttır!” diye cümle kursam ve denetime dikkat çeksem! Sayın Cumhurbaşkanının dile getirdiği bir Japon Atasözüne(!) karşı, “Öyle bir atasözümüz yok.” diyen ve oturum hakkı yenilenmeyen internet fenomeni Japon Yoshi Enomoto gibi, bizim eura24 ailesinin Almanya ayağı da, bana “Hocam öyle bir Alman atasözü yok!” der mi?

-Hükümet, ekonomik tıkanıklığın önünü açmak için halkın yararına adımlar atıyorsa, attığı adımların gereği olarak neden denetim yapmıyor? Güya Maliye Bakanlığı denetmenlerince marketler bile denetlenecekti hani! 

-Popülist yaklaşımla hükümet kendi sorumluluğunu halkın değişik kesimlerine yıkmak için vatandaşın gözünde belli mahfillere stokçu, fırsatçı, açgözlü, zamları bile kendiliğinden yapan hain(!) ve terörist(!) damgası vurmak için algıyı yönetmiş olmuyor mu?

-Pandemi döneminde dahi, halka ıban verip yardım talep ederken, konut kredilerini indirip müteahhitlerine hizmet etmediler mi? Sokağa çıkma yasağının olduğu günlerde dahi, araç ve yolcu garantili yatırımların müteahhitlerine dolar olarak tıkır tıkır ödemeler yapılmadı mı? Hem de o yollar, tüneller, havaalanları cebimizden beş kuruş çıkmayacak diye pazarlanmasına rağmen! O zaman insan ister istemez kredi faizlerindeki indirimin de arka planı olduğunu nasıl düşünmesin ve olaya sadece fırsatçılık cihetinden bakabilsin ki Allah aşkına? Güven erozyonunun doğurduğu hasarı tamir etmek yıllar alıyor maalesef…

-İnşaat sektöründe yer alan ve kamu ihaleleri ile zenginliği artık dünyaca üne kavuşmuş olan beşli ekibin vergi borçlarında erteleme, faizleri silme gibi uygulamalarla fakiri değil de zengini düşünen bir hükümetle yönetilmiyor muyuz? O zaman kredi indirimindeki asıl amacın ne olduğunu anlamayacak kadar aptal mıyız da tabanda biz birbirimize düşelim?

-Kur Korumalı Mevduat hesabı uygulaması ile gariban halkın alın teri ve emeğini onlardan alıp yine zenginlere vermiyorlar mı? Bu durumda kredi indirimini halkı düşünerek alınmış bir karar olarak görüp, güya evsizleri ev sahibi yapmak için atılmış masum bir adım olarak mı göreceğiz?

-Hükümet, Dövizi sabit tutmak maksadıyla aldığı karar neticesinde ekonomiyi çöküşe götüren ve resmen ülkeyi batıran Kur Korumalı Mevduat uygulaması ile zengini korumaya ve daima zenginin yanında yer almaya devam etmektedir. Ekonomist Ozan Bingöl’ün verilerine göre, ek bütçede KKM’ye ayrılan 40 milyar lira neredeyse yılın altı ayında bitti. Haziran 2022 itibarıyla, 37 milyar 235 milyon tl hazineden yani garibanın vergi gelirlerinden zenginlerin hesabına aktarılmış durumdadır. Ekonomistlerin öngörüsüne göre, Faiz artırımı ile döviz dengelense, ülke kaynakları bu kadar çarçur edilmemiş olacaktı oysa…

-Bütün dünyanın tersine adımlar atma pahasına “Faiz sebep, enflasyon sonuç.” diye ucube bir iktisat teorisi için hazine cayır cayır yanmıyor mu? Ama Sayın Cumhurbaşkanımızın hakkını yememek lazım, “Daha Adil Bir Dünya Mümkün” diye kitap yazarak bütün dünyaya sesleniyor ama onlar reisi yalnız bırakıyor ve ekonomik modelini uygulamıyorlar. Onu da belirtmek lazım!

-Bilim, teknoloji ve sanayi alanında dünya çapında kayda değer bir üretimin yapılmadığı, ham madde ve enerji alanında ise tamamen dışa bağımlı olan ülkemizde, cari açığın ortaya çıkmaması için ithalatın hiç dile getirilmeden sadece ihracatla kalkınma modeli uygulanarak, ülkeyi bi milyoncu mağazasına çevirip yabancıların alış veriş cennetine çevirmediler mi? Piyasada, gıda maddeleri dahil, mal kalmayınca her şey ateş pahası olmadı mı? Halkın alım gücünü daha da düşürüp fakirleşmemize sebep olmadılar mı? 

-Modelin adını bile koyamadıkları bir sistemle “İhracatla büyümeyi tercih ettik, üretim arttı. Sanayicimiz memnun ve fabrikalar mal yetiştiremiyor. Çin modeli uyguluyoruz.” diye yine ülkenin zengin kesimi üzerinden ekonomiyi değerlendirip artan fiyatlar karşısında vatandaşın belini bükmüyorlar mı? Bizlerle alay edercesine açıklamalar yapmıyorlar mı? 

-İnsanları dinden soğutma pahasına -Nass var- diyerek, dini siyasete alet edip, sözüm ona faizle mücadele ediyormuş gibi gözükmüyorlar mı? Bu konuda “Toki konutu ve Devlet Bankası kredisi ile ev alınırsa faiz caiz, diğer türlü değil!” beyanında evlere şenlik beyanat veren Diyanet kurumu ve Başkanı da güvenilirliğini yitirmiş olmuyor mu? 

-O ki dindarsınız ve inançlarınız gereği faizle mücadele ediyorsunuz, o zaman komple sıfırlamanız gerekmez mi? Devletin alacaklarında neden faiz uyguluyorsunuz? Daha yenice, aldıkları öğrenim kredisi borçlarını, anaparanın en az üç katı halinde katlamalı faizle üniversite mezunu gençlerin e devletine yansıtmadınız mı? Seçim yakın olduğu için ve muhalefet gençlere yönelik -ödemeyin- açıklamaları yaptığı için geri adım atmadılar mı? Nass mı önemli, seçim ve şahsi beka mı?

Bizler sorunun kaynağını doğru tespit edip, ona göre argüman geliştirmedikçe önümüze sürülen izahlar doğrultusunda akıntıyla hareket eder ve palyatif tedbirlerle problemi çözmeye çalışırız. Amaç sivrisinek mücadelesi olmamalı, bataklık kurutulmalıdır…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Aynen öyle Hümeyra Hocam. Ben de bana bu alanda beyin jimnastiği yapma imkanı sunduğun için sana teşekkür ederim. Hep birlikte nice güzellikleri paylaşarak artırmaya ahdedelim inşallah...
Hümeyra
Hümeyra 2 yıl önce
Yazıda, özellikle ilk kısımda altı çizilecek çok cümle var. Genelde sonuçlar üzerinden ah vah etmeyi severiz. Bu ise sebepleri ortaya koyan, açık seçik ve cesur bir yazı olmuş. Kaleminize sağlık hocam. Çok teşekkür ediyorum.
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Yaradılışımızda genlerimize kodlanan "hırs"a dizgin vuramamak, âdil bir bölüşmeye en büyük engel olacak. Para, mal, ev, makam... Aktörlerin adı farklı fakat senaryo aynı... Ellerinr sağlık Hoca'm.
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Eleştirel düşünme sisteminde kişinin en zor yaptığı, kendini eleştirmesidir. Bari zor olanı yapmak yerine eleştiriye açık olup, karşımızdakini dinlemeyi öğrenebilsek belki pek çok çıkıntılarımız törpülenecek...

Çok teşekkür ederim Adem hocam.