LGBTİ++

27-06-2022

 

Farklı yönelim gösteren insanları eleştiren, sözüm ona dindar ve muhafazakar gözüken, sosyal medyayı, Netflix’i yasaklamaya kalkışan, namus bekçisi, ahlak zabıtası görüntüsü verenlerin Sedat Peker’e dil uzatması karşısında nasıl pislik ve rezil yaratıklar olduğuna tanık olduk dün yine! Seçim sathı mahalline girildiğinde, daha neler göreceğiz, neler? Dava adamı görüntüsü çizenlerin nasıl bir mukavva adamı olduğuna tanık olacağız emin olun…

Peker’in ifadeleriyle -namusu maaşı kadar olan gazeteciler- kervanına Cem Küçük de, Survivor Adasından ayrılanlardan birisi olarak katılmış oldu artık! “Elinde belge yok, blöf yapıyor.” diye Sedat Peker’e laf atınca, o da ipliğini pazara çıkarttı Küçük’ün…

Taze bilgiler olarak aktardığım bu bilgilerin kayıtlarına erişim engeli getirildiği için olaydan haberi olmayanlara kısaca aktarma gereği duyuyorum. Mevzumuzla alakalı olduğu için önemli! Yoksa el alemin dedikodusunu yapmak değil amacım. Nutuk atanların gerçek yüzünü görün istiyorum. Konuştuğu ile yaşantısı arasında uçurum olanları bilin istiyorum.

Ailesinin yüzüne nasıl bakacak? Öyle bir ar, haya, namus kavramı kendisini kuşatıyor olsa , o eylemlere kalkışır mıydı? O da başlı başına bir muamma ama eşcinsel iğrençlik bataklığında boğulan Rasim Kaan Aytoğu videoları düştü sosyal medyaya! O motorun kim olduğunu öğrenmek isterseniz, adını vererek, “… kimdir?” diye ara motorlarından aratın görürsünüz.

Yine çok kısa bir süre önce ikinci evliliğini yapmış olan CHP’li vekil olan Aykut Erdoğdu’nun iğrençlikleriyle tanıştık dün!.. Bunları görünce insanın midesi bulanıyor! Ama konuşunca dürüstlükte, ahlaklı olmakta, şeref ve haysiyette -başköşe bizim- mesajı vermek için mangalda kül bırakmıyorlar. A. Erdoğdu’nun rezaletini de eski eşi ifşa etti!

Yeniden evlilik hazırlığı yaptığı aşamada aralarında geçen görüntülü telefon kaydını servis etti Erdoğdu’nun boşandığı eşi! Orada yeni eşi olan Tuba Torun’u CHP Parti Meclis’ine torpil yaptırarak yerleştirdiğini anlatıyor. Ama onun Aykut Erdoğdu’nun bizzat kendisinin seçilmemesi için çaba sarf ettiğini açıklıyor. Evleneceği kişinin ihanetinden söz ediyor, ayrıca utanmadan -elli kişiyle birlikte olmuş- cümleleri kuruyor! Ve sonun da o kadınla evlenmiş oluyor! “Allah sizi …” demek geçiyor içimden.

Görüyorsunuz değil mi yönetici erkin, entrika ve çarpık sexüel ilişkilerin yaşanarak statü edinildiği ve korunabildiği savını Dünya kamuoyuna tanıtan, çocukluğumuzun dizisi Dallas’ı aratmayan hayat hikayelerini? Derhal gereği yapılmalı; istifa etmiyorlarsa, ihraç edilmeliler…

 

Bu yazımda sizlere bolca kitap ve film önerilerinde bulunacağım! LGBTİ konuları ile ilgili gerçek hayattan uyarlanmış olan “Dualar Bobby İçin”, “Bohemian Rhapsody”, “Elisa ve Marcela” filmlerini izlemenizi öneririm.

 

Dünkü yazımda birkaç sunumla olayı açıklığa kavuşturmaya çalışacağımı belirtmiştim. O nedenle yeni bölümlerin, başlığına ilave +’lar koyarak sunumlarıma devam edeceğim. Aslında dünkü sunumuma “Gökkuşağı” başlığını vermeyi o kadar istedim ki anlatamam! Fakat mevzu araya kaynamasın, dikkatlerden kaçmasın diye bu şekilde bir uygulamayı tercih ettim. Yine dün muhteşem bir doğa olayı olan Gökkuşağı oluşumunun, gündönümü yağmurlarından sonra sıkılıkla yaşandığını, yazı başlatan gündönümü tarihinin 21 Haziran olduğunu, LGBTİ+ eylemlerinin Haziran’ın son haftasına denk getirildiğini anlatmıştım. Yani bir proje gayet bilinçli bir şekilde yürütülüyor ve rastgele zar atılmıyor değerli okurlarım!

Burada esas sıkıntı; kutuplaşma ve kamplaşmalarla derin ayrışmalar yaşanan ülkemizde üzülerek belirtmek gerekirse, her şey siyasete malzeme edildiği için olayın sağduyulu bir şekilde tartışılamıyor olmasıdır. Gerçekte farklı eğilim gösteren insanlarımızı anlamaya çalışmadan onların dilek ve isteklerine kafadan kapalı bir tutumla yaklaşılıyor olmasıdır. Oysa kendilerinde ve en yakınlarında bu sorunu son derece kırılgan bir şekilde yaşayan, hisseden insanların halini empati yapmak, o insanlarımızın hak arayışlarını küresel güçlerin inisiyatifine mahkum ve mecbur bırakmamak en önemli görevimiz olmalıdır diye düşünüyorum.

 

Olayın temelinde genetik bir miras olmadığını kaynak da vererek bilimsel veriler ışığında dün izah ettiğimi hatırlatmak isterim. Eğer genetik miras olsaydı, haklı olarak hem o şekilde yaratıp hem de hesaba çekmek isteyen Tanrı’nın adaletinin sorgulanması gerekirdi. O hususa özellikle dikkat çekmek isterim.

 

Her insanın hemcinsine ilgi duymasını sağlayacak ya da cinsiyetsiz yaklaşımla olaylara bakmasını sağlayacak genleri var. Mühim olan hangisini seçtiğimiz, tercih ederek hangisini geliştirdiğimizdir. İnsan türü olarak hepçil yani karışık besleniyor olmamıza rağmen, vegan ya da vejetaryen olanlarımız yok mu? Onun gibi iki cinsiyet arasında olanların da olabileceğini kabullenmek neden zor geliyor ki insana? Tamamen öğreti, anlatı ve sunumların sosyokültürel etkilerden, inanç ve din soslu olarak servis edilen bilgilerden kaynaklanıyor derim.

 

Tekrar ediyorum, ayrı cinsiyetli olmasına rağmen kişilerin eşcinsel olmalarını veya eşcinsel birliktelik yaşamalarını farklı değerlendirmeliyiz!

 

Kişinin kendi yönelim ve eğilimi doğrultusunda operasyonla cinsiyet değiştirme tercihleri dahi yadırganmamalı, suç ve günah yaftalamaları ile insanların hayatı zindana çevrilmemelidir. Ekonomik koşulları yetersiz olanlar, devlet yardımı ile operasyonlarını sağlıklı bir şekilde yaptırabilmelidir.

 

İradeyi ve istendik davranışları geliştirmeyi sağlayan duyguları yönetme meselesi genlerin işlerliği ile kazanılır. Biyolojik literatürde ona, modifikasyon deriz biz! İşlerliğin ortaya çıkması ise tamamen çevre faktörü ile ilgilidir. Bireyin kalıtımsal karakterlerinin ortaya çıkmasında sadece genler, sadece çevre etkili olabildiği gibi; genlerle birlikte çevre de etkilidir. Ve bu gen çevre etkisi yarı yarıya olmadığı gibi, toplanarak ortaya çıkan bir etki de değildir. Genlerle çevrenin etkisi çarpılarak ortaya çıkar. Toplamın sonuca etkisi ile çarpımın sonuca etkisi arasındaki farkı düşününce ne dediğimi daha iyi anlarsınız diye düşünüyorum.

Öyle değil mi, günümüz koşullarında doğan bebeklerin doğduğu çevre ile elli, yüz yıl önce doğanlarınki aynı mı?

Ortak atadan evrimleştiğimizi açıklayan evrimsel biyoloji bunu açıklıyor. Genetik bulgular onu doğruluyor. Lakin biz evrimi, sadece Materyalist Darvinizm’den ibaret sayarak reddediyor ve müfredattan kaldırıyoruz!

Bırakın insanları, oranları farklı olmak koşuluyla, bütün canlılarla ortak genlerimiz var. Bunlar İGP(İnsan Genomu Projesi) ile ispatlanmış bilgilerdir. Dün vermiş olduğum kaynaklardan birisinin yazarı olan Prof Dr Bahri Karaçay hocamız yaşamını ABD’de sürdürmekte ve o alandaki bilimsel çalışmalarını orada yürütmektedir. Tübitak tarafından yayınlanan “Yaşamın Sırrı DNA” kitabı yanında, bir kitabını daha sizlere önermek isterim. O da “Mutlu Beyin”dir.  

 

Karamsarlığa kapılmadan, komplo teorilerinin tutsağı olmadan, aşı karşıtı olma ve ilaç kullanımından uzak durma riski de içerdiğini bilerek ve o yanlışlara düşmeme erdemi gösterin fakat bilgiden uzak kalmayın. Küresel güçlerin sermaye aracılığıyla ülkeleri nasıl hizaya getirdiklerine az çok vakıf olmak isterseniz, Dünya Sağlık Örgütü ve Sağlık, İlaç, Gıda alanlarındaki Uluslararası Derneklerin nasıl fonlandığını bilmek isterseniz Soner Yalçın’ın “Kara Kutu” ve “Saklı Seçilmişler” kitaplarını öneririm. Emperyalizmin tuzaklarını ve yöneticiler vasıtasıyla ülkeleri nasıl esir ettiklerini bilmek isterseniz M.Emin Değer’in “Oltadaki Balık Türkiye” kitabını öneririm. Yine küresel planların nasıl işlediğini anlamak için yaşanmış bir hayat hikayesinden beyaz perdeye aktarılmış olan “Lorenzo’nun Yağı” filmini, Banu Avar’ın belgesel video sunumlarını izleyebilirsiniz…

 

 

Ayrıca duyguyu yönetmedeki zaaflar, sapmaların ortaya çıkışını da arttırmaktadır. Evrimsel biyolojiyi reddetmenin yanında, hem de çok rahatlıkla anne bebek etkileşiminden denenerek ortaya çıkarılabilecek gerçeklik iken; Freud, “Bebek annesinin memesini sadece açlık dürtüsüyle emmez. Karnı doyduktan sonra ya da aşırı ağlarken, gergin durumdayken haz ve sakinleşme dürtüsüyle de emer ve oynar.” dediği için ona sapık der ve psikanalize kapıları komple kapatırsak, bu tavuğun altındaki yumurtalardan cücük çıkmaz! 

Dr David Burns’un “İyi Hissetmek” kitabını okuyabilirsiniz…

Felsefe insanı yoldan çıkarır. Kafir, sapık yapar. Dinden imandan eder.” Yaklaşımı ile felsefeyi yasak savma kabilinden okutursak, ilahiyatların müfredatından çıkarırsak; o zaman yasaklarla, korkutma ile sorunları aşabileceğimizi düşünmeye başlarız.

Bu durum sadece ülkemizin sorunu da değildir. Dindarlığı, dini darlık olarak anlayan bütün inanç ahalisinin genel karakteristiğidir.

İlgilenenlere, Rum asıllı Türk vatandaşımız filozof Prof İoanna Kuçuradi hocamızı ve eserlerini önemle öneririm. Etik değerler konusunda Dünya çapında üne kavuşmuş bir bilim insanımız ama haberdar değiliz! Çünkü ekranlar şebek(!) kaynıyor…

 

Kanuni, İspanya Kralına “Memleketinde raks diye bir şey çıkmış. Ola ki memleketime sıçrarsa, başını gövdenden ayırırım!” mealinde mektup yazarak Avrupa’ya ayar veriyordu! Söylemleri ile sürekli geçmişle övünen bir nesil yetiştirmenin çağı yakalayamadıktan sonra ne önemi var Allah aşkına?..

 

Oysa yapay zeka, nanoteknoloji, endüstri 5-0, yazılım, kodlama, genetik mühendisliği, klonlama alanlarında bu çağa söyleyecek sözümüz var mı? Başka ülkelerde başarılara imza atabiliyorken, ülkemizde o alanda ses getiren gençler yetiştirebiliyor muyuz? LGBTİ bireylerin en temel insan hakkı olan müreffeh yaşama haklarını kolaylaştırmak için çözümler üretilemez mi? Karşı cinse ilgi duymayan ve çocuk sahibi olmak isteyen birisine yapay rahim veya klonlamalarla katkı sağlanamaz mı?

 

Bunlara kafa yormak için henüz çok mu erken? Dersimizin oraya gelmemiş olduğunu mu düşünmeliyiz? Bence çok geç kaldık…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Hayati Yaman
Hayati Yaman 3 yıl önce
Attığım taş yerini buluyor demek ki hocam. Tam da söylemek istediğim temayı aksettirdin. Sağ ol l, var ol Adem hocam.
Adem KURUN
Adem KURUN 3 yıl önce
Kendimiz gibi olmayan, düşünmeyen, hissetmeyenleri ezelden beri değiştirmeye ve ezmeye ayarlı kodlarımız. Neilginçtir, Zeki Müren veya Bülent Ersoy gibi zengin ve ünlü olunca öpüp baş tacı edilen bireyler, fakir ve ünsüz olunca tukaka oluyorlar bu ülkede. Kimseyi rahatsız etmeden, özendirme ve empoze yanılgısına düşmeden her bireyin özgürce hayatını tamamlayıp göçmesi çok mu zor? Hele hormonal ya da doğiştan getirdiği duygusal bir özelliğe sahipse!..