Lise’ye Devam

02-05-2022

Zihnimde oluşturduğum sorunları ve çözüm önerilerini kademe kademe işlemeye devam ediyorum. Hem Fen Lisesi’nde, hem Meslek Lisesi’nde, hem de Anadolu Lisesi’nde görev yapmış olmanın avantajlarından yaralanıyorum. Bu özelliklerim nedeniyle sistem içindeki aksayan yönleri iyi görebildiğimi düşünüyorum. 

 

Ayrıca eğitimde yaptığı uygulamalar ve yürüttüğü metotlar gereği bir marka değerine erişmiş olan, bu yönüyle MEB’in dahi dikkatini çekmiş olan Zile Lisesi ekibinde çalışmış olmamın eğitim hayatımdaki çok önemli yerini bilerek ve görerek sorunları ve çözüm önerilerini yazıyorum. O çok özel ve önemli avantajlardan da yararlanarak kapsamlı açıklamalarda bulunuyorum. 

 

Ülkemizde Normal Liselerin üniversiteye öğrenci yerleştirme oranı % 2 seviyesinde iken, Zile Lisesi olarak bizim okulun oranı % 16 - 21 arasında değişmekte idi. Kendi kategorimizde Tokat birincisi oluyorduk. Pek çok ilin köklü lisesi bizim seviyemize erişemiyordu bile! Örnek okul ilan edilmiş olan okulumuza civar illerden ziyaretler gerçekleştirilirdi! Ta ki, MEB’de Hüseyin Çelik’in Bakanlığı dönemiyle fetöcü’ler etkin hale gelmeye başlayınca dershanelerine öğrenci gitmiyor diye okulumuzun sistemi, özellikle bozulmaya çalışılmış ve kademeli olarak o sistem çökertilmişti. 

 

Dilerim anlatılarımla, amaca yönelik olarak az da olsa bir farkındalık oluşturabilirim! En azından konu ile alakalı kısımlarda elinde yetkisi ve etkisi olabildiği kadarıyla öğrenci, öğretmen ve velilere yönelik katkılar sağlama imkanı bulabilirim… 

 

Bu izahlarımın ardından kaldığımız yerden devam ediyorum. Meslek Liselerinin sınıf mevcutlarındaki düşük sayı fevkalade iyi olmasına rağmen, akademik başarıdaki düşük seviye ise içler acısı bir durumdur! Özellikle kültür dersleri diye adlandırılabilecek derslerde öğrencilerin akademik başarısı yerlerde sürünmektedir. Yazılı soruları önceden verilip -bunlar içinden soru soracağım- diye öğrenciler ayartılmasına rağmen sonuç … ! Oysa önceden Meslek Liseleri sınavla öğrenci alır ve gerçekten vasıflı ara eleman yetiştiren okullar olarak varlığını sürdürürdü! Olması gereken de o idi. Fakat artık son derece vasıfsız öğrencilerin gitmek zorunda kaldıkları okullar konumuna düşmüş durumdadır. 

 

Bu vahim tablo da, günümüzde dahi yaşanan kalifiye eleman ve usta sıkıntısı problemlerinin gelecekte daha da artmış olarak yaşanacağının acı göstergesidir. Oysa üniversitede iyi bir bölümü kazanamadıktan sonra Anadolu Lisesi mezunu olmanın günlük hayatta hiçbir karşılı olmayacakken, vasıflı bir Meslek Lisesi mezununun ise her zaman kıymetli bir karşılığı olacağı kesindir. Anadolu Lisesi mezunu akranı, lise mezunu veya herhangi bir üniversite bölüm mezunu olarak bekçilik, uzman çavuşluk, astsubaylık, polislik koşuşturmak zorunda kalacakken; iyi bir meslek lisesi mezunu genç, piyasada aranan bir usta olabilir ve çok daha iyi koşullarda bir yaşamam sürebilir! Eğitimciler olarak bu durumu, ne öğrencilere ne de velilere tam olarak anlatabiliyoruz! Herkes -benim oğlum doktor olacak- diye bakıyor olaya…

 

Bir Meslek Lisesi türü olan İHL’lere iktidarın özel yaklaşımı ve bürokratların, kendisi İHL mezunu olan Cumhurbaşkanının gözüne girme, çaba ve gayretleri dahi ne hikmetse bir türlü hedeflenen ilgiyi arttıramamaktadır! Acaba sonucun o yönde değişmiyor olmasında, suyun başını tutan kişilerin kendi çocuklarını ve akrabalarını o okullara göndererek işe başlamamış olmalarının bir etkisi yok mu diye düşünmekten de alıkoyamıyorum kendimi! 

 

Son yıllarda maddi manevi açıdan Bakanlık Bütçesinden aslan payını İHL’ler almasına rağmen, fiziki koşulları son derece iyileştirilmiş olmasına rağmen, başta öğrencilerde ve ardından velilerdeki beklenen yöneliş bir türlü o okullara kanalize edilememiştir. İHL’ler, liseye gidecek öğrencilerin tercihlerdeki sıralamada hala geride kalmaktadır. Sınıf mevcutları oldukça az, nerdeyse her ilçede üç tane İmam Hatip okulu olmasına rağmen kontenjanları boş kalabilmektedir. Ama o okulların bütçeye yükü ve israfı hiç dile getirilememektedir! Zira orası riskli alan ve eleştirdiğin anda, anında din düşmanı olarak yaftalanman mümkündür…    

 

Gelelim lise eğitimi boyunca her yıl sisteme yüklenen, Ağırlıklı Yıl Sonu Not Ortalamasının mezun olunca Ortaöğretim Başarı Puanı olarak üniversite ham puanına eklenmesi meselesine! Yani öğrencinin diploma puanının üniversiteye girişteki katkısı diyeyim de daha net anlaşılsın. Bence bu da son derece adaletsiz sonuçlar doğurmaktadır. 

 

Özellikle özel liselerdeki öğrencilerin diploma notları oldukça yüksek verilerek o çocuklara az da olsa ekstra katkılar sağlayan bu uygulama, devlet okullarındaki pek çok öğrenciye dezavantaj sağlamaktadır! Devlet okullarında dezavantajlı duruma düşen o öğrencileri, okulları ve öğretmenleri üniversiteye taşımış olmuyor, o çocuklar okullarına ve öğretmenlerine rağmen üniversiteye yerleşmiş oluyorlar maalesef! Diploma notu üniversite ham puanlarına yüklenince, sıralaması beş bin, yedi bin geriye düşen öğrenciler oluyor! Bu çocuklar istedikleri yere yerleşemiyor veya bir net fazla yapan öğrenciyi sırlamada neredeyse on bin kişinin önüne geçirebilecek dilimler ortaya çıkaran bu sistemde daha fazla net yapmak zorunda bırakıyor. Anadolu’nun gariban öğrencilerini, yarışa özel imkanlarla skor olarak 1-0 önde başlayan, imtiyazlı zümre ile yarıştırıyor olduğumuzun farkında olamayabiliyoruz çoğu zaman! Yıllardır tecrübe ettiğim yaşanmış örnekleri var ve maalesef bu durumu da öğretmen arkadaşların pek çoğuna anlatmakta güçlük çekiyorum/z! 

 

Burada istediğimiz ve yapılması gereken ne? 

 

Ortaokulda Fen ve Sosyal adıyla gördüğü dersler, lisede alt branşlara ayrıldığı için 9. Sınıfa yeni başlayan öğrencilere branş öğretmenlerinin kendi yazılı sınav sistemini tanıtması için bir alıştırma sınavı yapması gerekir diye düşünüyorum. Gerçek sınavın sonucunda aldığı puan, alıştırma sınavından yüksek ise onu; düşük ise alıştırma sınavının sonucunu e-okul’a yüklemesidir. Ayrıca herhangi bir dersin sınav sonucunda ortalama çok düşük ise öğretmenin çocuklara yeniden bir sınav hakkı daha tanımasıdır. Bu tarz uygulamalarla öğrencilerin dezavantajlarını kırmaya çalışan öğretmenler baş tacı ama bu uygulamaya yaklaşmayan öğretmenler, hiç de az değil. Çünkü bu uygulamalar zorunluluk değil, fedakarlık isteyen bir durumdur! Adanmışlık ve eğitime gönül vermişliğin tezahürü bir durumdur. Öğretmenin bizzat kendisinin etkili ve yetkili olduğu alanlarda inisiyatifini öğrenci lehine kullanması idealizminin bir sonucudur. Kısaca öğretmenliğin bir meslek olmaktan öte, bir yaşam koçu olmasının gereği bir durumdur. Kendi çocukları okurken öğretmen seçen öğretmen arkadaşlarımın bizzat kendilerinin de seçilen öğretmen olması yönünde emek sarf etmesidir. Başka bir şey değil!.. Yapacağı o küçücük dokunuşlar hem öğrencileri dersinden soğutmayacak, hem de işin ciddiyetini henüz hiç kavrayamamış öğrencilerini sisteme yüklenecek olan biraz daha yüksek puanlar aracılığı ile üniversite sınavlarında üst sıralara çekmiş olacaktır! 

“Amaaan bana ne! Ben dersimi anlatır, sınavımı yapar okur ve puanını verir, geçer giderim!” mantığı ile robotik bir yaklaşım asla iyi niyetli bir yaklaşım değildir! Konuşan her eğitimci Fetö’ye saydırır ama onların kurmuş olduğu sistemdeki fedakarlıkların yarısını yapmaya da yanaşmaz, Hem de onların sisteminde çalışan öğretmenlerin iki katı maaş almasına rağmen! Bu acı tabloyu da dile getirmem gerekmektedir. Burnundan kıl aldırmaz bu tutum ve davranışlarımız yüzünden, uygulamadaki bu hatalarımız yüzünden öğretmen camiası olarak uzun vadede kendi topuklarımıza sıktığımızın farkına ne zaman varırız onu bilemiyorum! 

 

Bakın şimdi tam da bu mevzu ile ilgili önce kendi kuzenimin durumunu örnek vereceğim ve ardından bazı verileri sizlerle paylaşacağım! Ama onu da bir sonraki sunumda inşallah!

 

İyi Bayramlaaar…

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Adem KURUN
Adem KURUN 3 yıl önce
"öğretmen değil, yaşam koçu...:, "alıştırma sınavı" gibi yeni yaklaşımları umut verici buldum Hocam. Diğer yazıyı bekliyorum. (Bu arada ben de biraz geciktirdim yazıları. Farkındayım. En kısa zamanda temize geçerim.)
Hayati Yaman
Hayati Yaman 3 yıl önce
Eyvallah Hocam. Umarım derde deva olur emek ve gayretlerimiz. Bir kişi dahi etkilense kârdır.