Manifesto... (Amasya Genelgesi)

Manifesto... (Amasya Genelgesi)
22-06-2023

22 Haziran 2023, Millî Mücadele’nin manifestosu olan Amasya Genelgesi’nin ilanının 104. Yılı. Kutlu olsun.

Eskiler (“İnsan hâfızâsının eksikliği unutkanlığıdır" anlamına gelen) “Hafızâ-i beşer nisyan ile mâlüldür.” derlerdi. Dünü bilmeden bugünü lâyıkıyla ne anlamak ne de anlamlandırabilmek mümkündür. Niteliksiz bir insan yığını, bu yığının fertleri arasında herhangi bir bağ olmasını gerektirmiyor ama millet olabilmek ortak bağlarla kederde, kıvançta ve tasada bir ve beraber olmayı, ortak bir gelecek inşâ etmek için kader birliği yapmayı gerektirir. Bu itibarla bir milletin ortak geçmişinde neler olduğu ve bugünün nasıl inşâ edildiği de anmak ve anlatmak önem arz etmektedir. 22 Haziran 1919 tarihinde ilan edilen Millî Mücâdele’nin manifestosu niteliğindeki Amasya Genelgesi 104. yıldönümünde de hatırlanmayı ve mimarları da saygıyla yâd edilmeyi hak eden müstesnâ bir metindir…

30 Ekim 1918 tarihinde, İtilaf Devletleri adına İngilizlerin Akdeniz Donanmasının Komutanı Amiral Arthur Calthorpe ile Bahriye Nâzırı Miralay (Albay) Hüseyin Rauf (Orbay) Bey başkanlığındaki Osmanlı heyeti arasında Limni Adası’nın Mondros Limanı’nda Agamemnon Zırhlısı’nda imzalanan Mütâreke Osmanlı Devleti’nin tam anlamıyla teslim olmasıydı. Alman yazar Fritz Rössler’e göre, bu Mütâreke ile Osmanlı Devleti’nin yıkılışı imzalanmış oluyordu. Mustafa Kemâl Paşa, Mütâreke şartlarını öğrenince, Osmanlı Devleti’nin sadece kayıtsız şartsız kendini düşmana teslim etmekle kalmadığını, hatta memleketin istilâsında düşmana yardım ettiğini ileri sürdü. Nitekim Mütâreke’yi takiben yaşanan talihsiz gelişmeler de Mustafa Kemâl Paşa’yı haklı çıkaracaktır.

Mütâreke’nin imzalanmasını takiben 2/3 Kasım 1914 gecesi İttihat ve Terakkî’nin (İvT) Fırkasının ileri gelenleri olan Sâbık (önceki) Sadrazam Talat Paşa, Sâbık Başkumandan Vekili Enver Paşa ve Sâbık Bahriye (Denizcilik ve Donanma) Nâzırı (Bakanı) Cemal Paşa ile Dr. Nâzım ve Dr. Bahaeddin Şakir’in Almanların Lorely adlı elçilik vapuruyla Odesa (Rusya)’ya kaçmalarına göz yumduğu ileri sürülen Ahmet İzzet Paşa Hükûmetine gerek muhâlefet, gerekse de Padişah sert tepki göstermişti. Meclisteki İvT mebusları da kaçan liderlerinin aleyhlerine dönmüşler ve sorumluların adâlete hesap vermesini istiyorlardı. Bu süreçte Padişah Vahidettin de önce istemediği kişilerin Kâbineden çıkarılmasını talep etmiş, birkaç gün sonra da Sadrazam Ahmet İzzet Paşa’yı görevden çekilmeye davet etmiştir. Bu baskı sonucu Ahmet İzzet Paşa Hükûmeti 8 Kasım 1918 tarihinde istifa etmiş, yerini ise 11 Kasım’da eski bir sadrazam ve Londra büyükelçisi olan, keza İngilizlerin teveccühünü kazanabileceği umulan Ahmet Tevfik Paşa Hükûmetine bırakmıştır.

Müttefikler daha Mütâreke’nin mürekkebi dahi kurumadan sözde Rusya’daki Bolşevik tehlikesine karşı tedbir olarak, gerçekte ise Osmanlı Devleti’nin parçalanması konusunda daha önce kendi aralarında yapılmış olan gizli anlaşmayı uygulamak maksadıyla 13 Kasım’da 55 savaş gemisiyle İstanbul’a gelerek Dolmabahçe Sarayı önüne demir attılar ve aynı gün karaya asker çıkarmaya başladılar. Böylece İstanbul’da (gayrı resmî) işgâl ya da Mütâreke Dönemi denen dört yıllık acı günler başladı

İç politikanın dengesiz ve istikrarsız bir yörüngeye girdiğini hisseden Vahidettin 21 Aralık 1918 tarihinde Mebûsan Meclisinde okunan fermanı ile İttihatçıların çoğunlukta olduğu Mebûsan Meclisini feshetmiştir. İstanbul’da fiilî iktidar, artık Sarayın ve gâlip devletlerin temsilcilerinin elindeydi. 

Mondros Mütârekesi’nden sonra önce İstanbul’da, sonrasında da Ankara’da önemli siyasal gelişmeler olmuştur. Üyelerinin çoğu Mütâreke sonrasında dağılan İttihat ve Terakkî Cemiyeti (İvTC) üyelerinden oluşan yerel gruplar, Müdafaa-i Hukuk Cemiyetleri adı altında, millî bağımsızlığı kurtarmak amacıyla örgütlenmişlerdi. Mustafa Kemâl Paşa, 19 Mayıs 1919 tarihinde Anadolu’ya geçmeden önce, bu grupların bazılarıyla ilişki kurmuş, bunların ileri gelenleriyle izlenecek hareket tarzını görüşmüştü. Öte yandan karargâhı Erzurum’da bulunan 15. Kolordu(nun) Komutanı Kâzım Karabekir Paşa ile karargâhı Ankara’da bulunan 20. Kolordu(nun) Komutanı Ali Fuat (Cebesoy) Paşa yardım vaat etmişlerdi.

Mütâreke sonrasında adeta kalmayan devlet otoritesi nedeniyle bölgede bağımsız bir devleti kurma hevesleri artan Karadeniz Bölgesindeki Rumların bölgede çıkardıkları karışıklığa son vermek ve böylece İngiltere’nin (Mondros Mütârekesi’nin 7. maddesine [1] dayanarak) bölgeyi işgâl etmesini önlemek üzere 9. Ordu Müfettişi olarak geniş yetkilerle görevlendirilen Mustafa Kemâl Paşa, 15 Mayıs 1919 tarihinde maiyetiyle birlikte İstanbul’dan ayrılıp 19 Mayıs’ta İngiliz işgâli altında olan ve sokaklarında da Pontus çetelerinin dolaştığı Samsun’a ulaştı.

Samsun’da bir süre kalan Mustafa Kemâl Paşa 25 Mayıs’ta Havza’ya, 12 Haziran’da da Havza’dan Amasya’ya geçer ve 5. Kafkas Tümeninin karargâhı olan Saraydüzü Kışlası’nda Bahriye eski Nâzırı Rauf (Orbay) Bey, Ankara’da konuşlu 20. Kolordu Kumandanı Ali Fuat Paşa ve Sivas’ta konuşlu 3. Kolordu Kumandanı Miralay Refet (Bele) Bey ile buluşup onlarla toplantılar yapar. Görüşmeler sonunda, Mustafa Kemâl Paşa’nın önceden hazırladığı prensipleri kapsayan bir metin üzerinde anlaşma sağlanır. Toplantılara katılamayan Konya’da konuşlu 2. Ordunun Müfettişi olan Mersinli Cemal Paşa, Erzurum’da konuşlu 15. Kolordunun Komutanı olan Kâzım Karabekir Paşa ve Edirne’de konuşlu 1. Kolordu Komutanı Cafer Tayyar Bey’in 21 Haziran gecesi görüşleri alındıktan sonra bazı düzeltmelere uğrayan metin 22 Haziran sabahına dek devam eden son toplantıda nihaî şeklini alır. Millî Mücâdele için bir strateji belgesi ya da manifesto niteliğinde olan ve Amasya Kararları/Tamimi/Genelgesi olarak bilinen bu kararlar özetle şu şekildeydi:


- Vatanın bütünlüğü, milletin istiklâli tehlikededir. İstanbul’daki Hükûmet, sorumluluğunun gereklerini yerine getirememektedir. Bu durum, milletimizi yok durumuna düşürmektedir. Milletin durumunu ve davranışını göz önünde bulundurarak haklarını dünyaya duyurmak için her türlü etki ve denetimden uzak bir millî heyetin varlığı gerekmektedir. Bunun için her taraftan meydana gelen teklif ve millî istek üzerine Anadolu’nun en güvenilir yeri olan Sivas’ta millî bir kongrenin acilen toplanması kararlaştırılmıştır. Bunun için, bütün vilâyetlerin her livâsından [2] parti ayrılıkları dikkate alınmaksızın liyâkatli ve milletin güvenini kazanmış üçer kişinin acilen yola çıkarılması gerekmektedir. Her ihtimâle karşı bunun bir millî sır hâlinde tutularak ve delegelerin gereken yerlere kimliklerini gizleyerek gelmeleri gerekmektedir.

 

- Doğu vilâyetleri adına 10 Temmuz’da Erzurum’da toplanması gereken kongre için bu vilâyetlerin Müdafaa-i Hukuk ve Redd-i İlhak Cemiyetleri’nden seçilmiş üyeler zâten Erzurum’a doğru yola çıkarılmışlardır. O vakte kadar diğer vilâyetlerimizin temsilcileri de Sivas’a geleceklerinden Erzurum Kongresi’nin üyeleri belirlenecek zamanda genel toplantıya katılmak üzere Sivas’a hareket edecektir.

 

- Temsilciler, yukarıdaki esaslara göre Müdafaa-i Hukuk-u Milliye Cemiyetleri ve belediye başkanları tarafından ve çeşitli suretlerde seçileceklerdir.

 

- Bu esasların uygulanmasına 3. Ordu Müfettişi Mustafa Kemâl Paşa, Eski Bahriye Nâzırı Rauf Bey, 15. Kolordu (Erzurum) Komutanı Kâzım Karabekir Paşa, 13. Kolordu (Diyarbakır) Komutan Vekili Miralay Ahmet Cevdet Bey, 3. Kolordu Komutanı (Sivas) Miralay Refet Bey, Samsun Mutasarrıfı Hâmit Bey, 2. Ordu (Konya) Müfettişi Mersinli Cemal Paşa, 12. Kolordu (Konya) Komutanı Miralay Selahattin Bey, 20. Kolordu (Ankara) Kumandanı Ali Fuat Paşa, Bursa’da 17. Kolordu (Bursa) Komutan Vekili Miralay Bekir Sami Bey, 1. Kolordu (Edirne) Kumandanı Cafer Tayyar Bey ve diğer bazı sivil ve askerî önemli kişiler tarafından çalışılacaktır. Bundan başka eski sadrazam Müşir Ahmed İzzet Paşa, Nâfıa (Bayındırlık) Nâzırı Ferit Bey, âyan üyesinden Ahmed Rıza Bey gibi kişilerden fikir ve düşünceler alınacaktır.

 

- Reddi İlhak ve Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetlerinin verecekleri telgrafların telgrafhâneler tarafından kabul edilmeyerek çekilmesi (hususu) Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğünce bildirilmiştir. Bu husus kesin şekilde reddedilerek her ne şekilde olursa olsun serbestçe yazışmaların sağlanması için gösterilerde bulunarak yazışmalar sağlanacak ve bunlar elde edilinceye kadar gösterilere devam edilecektir.

 

- Askerî ve millî kuruluşlar hiçbir şekilde terk edilmeyecek ve kaldırılmayacaktır. Vatanın herhangi bir tarafına yeniden yapılacak düşman işgâli bütün orduyu ilgilendirecek ve meydana gelen duruma göre ülkenin savunmasına birlikte girişilecektir. Bu sebeple komutanlar derhal birbirini haberdâr edeceklerdir. Silah ve savaş malzemesi kesinlikle elden çıkarılmayacaktır.

Amasya Genelgesi 22 Haziran 1919 tarihinde ülke genelindeki askerî ve mülkî erkâna şifreli telgrafla bildirilir. Bu genelge, Mustafa Kemâl Paşa tarafından İstanbul’daki bazı önemli kişilere (Abdurrahman Şeref Bey, Reşit Âkif Paşa, Ahmet İzzet Paşa, Seyit Bey, Hâlide Edip Hanım, Kara Vâsıf, Nafia Nâzırı Ferit Bey, Sulh ve Selâmet Fırkası Başkanı Ferit Paşa, Câmi Bey, Ahmet Rıza) de ülkenin genel durumuna ilişkin bir mektup ile birlikte yollanmıştır.  

Amasya Genlgesi Mustafa Kemâl Paşa’nın daha önce askerî komutanlara ve mülkî amirlere gönderdiği tebliğ ve tamimler ile halka açıkladığı konuların bir program ve karar hâlinde sunulmasıdır. İstanbul’dan Samsun’a giderken kendisine “3. Ordu Müfettişi” olarak verilen yetki ve sınırları tamamen aşan Mustafa Kemâl Paşa, bu genelge ile, Padişah’a ve Hükûmete adeta başkaldırarak millî bir devlete gidişâtın başlangıcını oluşturmuştur. Bir başka ifadeyle vatanı kurtarma yanında millet egemenliğine dayalı bir rejimin alyapısını da hazırlamıştır. Böylece milletçe Millî Mücadelenin lideri olarak tanınmaya başlamıştır.

Mütâreke sonrasında ülkenin değişik yerlerinde değişik isimlerle kurulan müdafaa-i hukuk dernekleri yerel amaçlı olmasına rağmen Amasya Genelgesi, Anadolu’daki kurtuluş hareketlerini tek elden düzenleme yolunda millî bir birliği mümkün kılarak Sivas’ta millî bir kongrenin toplanmasını öngörmüştür. Bu nedenle Amasya Genelgesi, Anadolu’daki siyasî inkilâbın da başlangıcıdır.

Amasya Genelgesi aynı zamanda Anadolu’da yeni bir iktidar odağının ortaya çıkmasıdır. İstanbul Hükûmeti ve işgâl kuvvetlerine karşı oluşan bu yeni iktidar odağı kısa sürede gücünü göstererek hem İstanbul Hükûmeti ile,  hem de Anadolu’da dolaşan İtilaf Devletleri temsilcileri ile ayrı ayrı masaya oturarak varlığını kabul ettrmiştir.

Amasya Genelgesindeki en önemli maddelerden biri, durum ne olursa olsun askerî ve millî teşkilatın ortadan kaldırılamayacağı kararıydı. Bundan dolayı, askeri birliklerde komuta hiçbir şekilde terk edilmeyecek ve başkasına bırakılmayacaktı. Vatanın herhangi bir yerinin düşman istilâsına uğraması bütün orduyu ilgilendirdiği için komutanlar birbirlerini derhal bilgilendirecek, silah ve mühimmat da kesinlikle elden çıkarılmayacaktı. Böylece ordu, Mütâreke’den sonra imzalanması istenecek barış antlaşmasının ağır şartlarını kabul etmeyeceğini İstanbul Hükûmetinin emrinden uzaklaşarak bir anlamda bağımsız davranacağını ilan etmiştir.  

Amasya Genelgesinde yer alan kararların uygulanması için askerî ve mülkî erkan görevlendirilmiştir. Genelgenin bu maddesi bir yandan askerî bürokrasiye bir emir niteliği taşırken diğer yandan da merkezi hükûmete bir isyan söz konusudur. Zira askerî ve millî kuruluşların hiçbir şekilde terk edilmeyeceği ve kaldırılmayacağı, bu konuda da İstanbul’dan verilecek emirlerin dinlenilmemesi, Mütâreke’nin 20. maddesine [3] karşı gelmek ve isyan etmekti. Keza Redd-i İlhak ve Müdafaa-i Hukuk-ı Milliye Cemiyetlerinin verecekleri telgrafların telgrafhâneler tarafından kabul edilmeyerek çekilmesi hususunda Posta ve Telgraf Genel Müdürlüğünce bildirilmiş olan emrin de uygulanmaması ve yazışmaların serbestçe yapılmasının sağlanması da aynı nitelikteydi.

Mustafa Kemâl Paşa, Padişahın izlediği siyasete tamamen aykırı olan Amasya Genelgesi ile bir anlamda Osmanlı Devleti ve İtilaf Devletlerinin tezlerinden ayrılaran ülkenin, milletin ve devletin bağımsızlığı şeklindeki Anadolu’nun tezlerini açıklamıştır. Bu temel amaç ilk bağımsızlık bildirisi niteliğindeki Amasya Genelgesi’nde belgelendikten sonra Erzurum Kongresi kararları,  Sivas Kongresi kararları ile Misak-ı Millî metninde de yer almıştır.

Amasya Genelgesi aynı zamanda işgâller karşısında gösterilen yerel direnişlerin merkezîleşmesi yolundaki çalışmaların da başlangıcıdır. Çünk millî önderliğin doğduğu metin Amasya orijinlidir. Çünkü  Amasya Genelgesini onaylayan (Mustafa Kemâl Paşa, Ali Fuat Paşa, Kâzım Karabekir Paşa, Mersinli Cemal Paşa,  ve Rauf Bey’den oluşan) askerî erkan, yerel önderlerden farklı olarak sorunları ve çözümleri millî ölçekte ele alarak millet iradesinde bağlı bir meşrûluk zemini oluşturmuştur.

Millî irade kavramı Türk anaysa gelişmelerinde tartışmaya yer bırakmayacak şekilde ve fiilen ilk kez Amasya Genelgesi’nde ortaya atılmıştır.

Amasya Genelgesi’ndeki, girişim ve uygulamaların şahsî olmamasına yönelik maddesi ile İngiliz ve / veya Amerikan mandasına dayanarak kurtuluşa ulaşma yerine millî topraklar üzerinde milllete dayalı bir mücadeleye karar verildiği, millî iradenin ve buna dayalı (Sivasta toplanacak olan millî nitelikli kongre ile) siyasal teşkilatlanmanın egemen kılınmasıyla gelecekte kurulacak devletin esasları belirlenmiştir. Bunun öncesinde ise (yapılacak millî) mücâdelenin strateji ve yöntemi çizilmiştir. Bu tamimle, egemenliğin kaynağı değiştirilerek padişah iradesinden  millet iradesine geçeceği ilan edilmiştir. Bu tamimle birlikte milliyetçilik, millî mücadelenin esası, özü, temel yapısı, milleti hareket geçiren unsur, ona millî bilinç ve vicdanınının sesisini duyuran politik tutumun hedeflerini gösteren prensip olmuştur.

Amasya Genelgesi, millî beraberliği de sağlayarak Türk milletinin kurtuluş mücadelesinin başladığını göstermektedir.

Amasya Genelgesi’nde  “Milletin istiklâlini yine milletin azim ve kararı kurtaracaktır.” sözleriyle ifade edilen tam bağımsız Türkiye ideali, Cumhuriyet döneminde yapılan anayasaların da temel felsefesi olarak kabul edilmiş, 1982 Anayasasının 6. maddesinde “Egemenlik kayıtsız, şartsız milletindir” sözleriyle günümüzde de Türkiye Cumhuriyetinin temel felsefesini taşımaya devam etmektedir.


104. Yıldönümünü idrak ettiğimiz Amasya Genelgesi kutlu, mimarlarının da ruhları şâd, mekânları cennet olsun… 

 

SONNOTLAR

[1] Mondros Mütârekesi 7. madde: Müttefikler, emniyetlerini tehdit edecek bir durum olması hâlinde Osmanlı ülkesindeki herhangi bir stratejik noktayı işgâl etme sahip olabilecekler.

[2] Livâ: Osmanlı Devleti’nde 1864 Vilayet Nizamnâmesi ile fiilen başlatılmış olan taşra yönetim sisteminde mülkî taksimat vilayet, livâ (sancak), kazâ, nâhiye ve köy şeklinde kademelendirilmiştir.

[3] Mondros Mütârekesi 20. madde: Mütâreke’nin 5. madde (sınırların korunması ve iç güvenliğin devamı için gerekli olacak hâricindeki askerî kuvvetin  karşılıklı müzakere sonrasında terhis edilmesi) gereğince terhis edilecek Osmanlı askerî kuvvetlerine ait teçhizat, silah cephane ve ulaştırma araçlarına ilişkin verilecek emirlere uyulacaktır.

 

KAYNAKLAR

Erim, Nihat; Devletlerarası Hukuku ve Siyasi Tarih Metinleri, C.1, (Osmanlı İmparatorluğu Andlaşmaları), TTK Bsmv., Ankara 1953.

Kocatürk, Utkan; Atatürk ve Türkiye Cumhuriyeti Tarihi Kronolojisi 1918-1938, 2. Baskı, TTK Bsmv., Ankara 1988.

Paksoy, İrfan; “23 Nisan’ın Anlamına Dair”, 23.04.2021, http://www.dibace.net/irfan-paksoy/23-nisanin-anlamina-dair/, Erişim Tarihi: 20.06.2021.

Paksoy, İrfan; “Bir Devletin Yıkılışına Atılan İmza: Mondros Mütârekesi”, 26.10.2022, http://www.dibace.net/irfan-paksoy/bir-devletin-yikilisina-atilan-imza-mondros-mutarekesi/, Erişim Tarihi:  22.06.2023.

Paksoy, İrfan; “Gazi Meclis’in Açılışı”, 23.04.2023, http://www.dibace.net/irfan-paksoy/gazi-meclisin-acilisi/, Erişim Tarihi:  20.06.2023.

Paksoy, İrfan; “Mütareke’den Cumhuriyet’e”, 29.10.2022, https://www.millidevletgazetesi.net/KoseYazisi/ mutareke-den-cumhuriyete-4735, Erişim Tarihi:  22.06.2023.

Taşdemir, Serap; “Türkiye Cumhuriyetinin Doğum Belgesi: Amasya Tamimi”, https:// atamdergi.gov.tr/tam-metin pdf/ 243/tur , Erişim Tarihi: 18.06.2022.

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?