Bu dünyaya sığınıyorum, sığamadım dünyaya. Alarm çalmadı, diyorum; uyanamadım, diyorum; yorgundum, diyorum. Çarşıdaydım, okuldaydım, zaman bulamadım… Yapmadığım her ibadetin bir dünyalık sebebi var. Ben onlara sığınıyorum. Ezberlediğim bahanelerden duvar örüyorum kendime.
Biliyorum af var ve çok büyük affı Yaratan. Ben duvarın ardında oyalanmak istemiyorum artık. Biliyorum tuğla tuğla yıkmazsam onları, af bana erişmeyecek. Ben adım atmazsam O(cc) bana yönelmeyecek.
Yönelir ya yüreğim ‘rahm’ine,
bir kupa baldırandır
hüznüm erir…
eritir ya med-cezir bir suyu
dünyaya tutunan yüzüm erir
Oyun ve oyalanmadan ibaret olan dünyaya ne demeye tutunayım? Burası şamatalı bir Sen’sizlik diyarı. Nefsime hoş da ruhuma kafes sayılır. Sen’sizlik dedimse yokluk değil bu. Görene her şey, her yer Sen’inle dolu. Ruhum buralı değil. Elest Bezminden gelme. Özlüyor bildiği yerlerin sesini, dokusunu... Anlatamaz ki bilmeyene. Hele ki nefsime, her şeyi dünyaya ayarlı nefsime...
Harf erir, kelime erir;
erir de akkor bir metal olur cümlelerim
yakarış kıvılcımları ağar,
düşmeden toprağa sözüm erir.
Kar serper bu közlerin yakıcı çevresine…
yüreğimde umut o
elimde ağlamakların erittiği bir mendil
sürerim gözüm erir…
Anlatılamayanı nasıl tarif etmek gerekir; içim yanarken ve o ateş yakarken hislerimi? Pişmanlığım münacat olsun isterim. Yoksa halimi anlatamaz kelimelerim. Gözyaşlarım söylesin, dost olsun yanı başımda. Beraber gelelim huzura. Beni almasan da onlara kıyma. Kelimeler, cümleler yandı da ben gözyaşlarımı olduğu gibi getirdim Sana.
Gece, açılmış çiçekleriyle kuşatıp gider çepeçevre; yalnızken,
kendime yönelişlerin dipsiz sularında bir batık gemidir,
özüm erir.
Sana gelmeden çok hesaplaştım kendimle. Çok sordum, çok tarttım, çok kıyasladım her şeyle: Bir ağaçla mesela. Hep kıyamda, hep tesbihte Sen’i... Değeri baki, yeri belli. Bense hep sallantıda... Ya meleklerden yukarı, ya hayvanlardan aşağı... Onları da aldım karşıma. Geviş getiren, zamanı öldüren ve buna hiç aldırış etmeyen koyunlar, keçiler mesela. Bilmiyorlar belki benim insan olduğumu, kendilerinin de hayvan olduğunu. Yaratılışının aksi istikamette olmamış hiç, hep denileni yapmışlar. Onlar öyleyken bana ne oluyorsa? Emirleri nazlanarak yapan, yasaklardan kaçarken gözü arkada kalan ben… Af kapısındayım şimdi.
Kişneyen bir baharken taşırdım utanç bohçalarında suçu.
korkudan yazım sessiz,
kışım tanınmaz peçeli;
çırılçıplak güzüm erir.
Bu münacat göğerir,
affolma topraklarına uzatmış boynunu umudun,
bir şiir menekşesi arz olunur niyaz ellerine,
tek çözüm erir…”
Bir şiir yazacak değilim. Süsleyecek de değilim cümlelerimi. Hepsi bir umut... Yazanlar da öyle yazmış, öyle yapmış. Yol yordam bilmezliğim doğrudur. Lakin o şiir menekşelerinin ardına düştüm ben de. Bir kervan var önümde. İlerliyor şiir şiir, hece hece… Beni yalnız, beni Sen’siz, beni çaresiz koyma dünya çölünde!..
Adem KURUN 3 yıl önce
Hümeyra 3 yıl önce
Amin hocam. Teşekkür ediyorum değerli, samimi yorumlarınız için.