Sabah uyanıyorsunuz, eliniz hemen telefona gidiyor değil mi?
Sanki çok önemli bir iş emri gelecek ya da her dakika acil bir haber gelecek gibi teyakkuzdayız.
Çoğumuz telefon alarmı ile uyanıyoruz ve kendi kendinize uyanmayı özlediğinizden hiç ama hiç şüphem yok.
Gelen bildirimler, WhatsApp’tan yazanlar, unutmayım diye aklına geleni yazan patronlar vs. derken muhteşem bir gün başlıyor.
Hemen ardından sosyal medya akışında storylerde neler var, "Kim ne yapmış, nerde gezmiş, nerde eğlenmiş?" sorusunun cevabını arama merakı ve isteyerek ya da istemeyerek bizi içine çekmiş bir sanal dünyaya hoş geldiniz.
Gerçek hayatımızın dışında herkesin güzel ve yakışıklı olduğu, herkesin zengin, herkesin iyi giyindiği, kendini beğenmezse filtre uyguladığı özetle aslında yaşamak istediği ama gerçek dışı hayatlarını izleyerek başlıyor günümüz.
Bunlar yüzünden aile kurumlarının nasıl zarar gördüğünü, gençlerin zengin hayaller yüzünden yaşlıların da tik tok videoları yüzünden boşandığı gerçeği de kenarda ayrı bir araştırma konusu olarak dursun.
Şu ana kadar yazdıklarımı durup düşününce, çok daha önemli bir soruyla karşılaştınız değil mi? "Biz hayatı gerçekten yaşıyor muyuz, yoksa onu sergilemekle meşgulken gerçek hayatımız avucumuzdan akıp gidiyor mu”
Güzel anları paylaşacağız derken aslında kaçırdığımızın farkında mıyız?
Bir kafedesiniz, önünüzde mis gibi kokan bir kahve var ama siz ne yapıyorsunuz? o kahveyi yudumlamak yerine, en güzel fotoğraflarını çekip paylaşmanın peşindesiniz. O anı yaşamak yerine, "Başkaları bu anı nasıl görecek?" diye düşünüyorsunuz.
Bir konserdeyseniz, kalabalığın coşkusu sizi sarıp sarmalıyor ama siz o duyguyu bütünüyle hissetmek yerine, telefon ekranından video çekmekle meşgulsünüz.
Ya da bir aile yemeğinde, sevdiklerinizle sohbet etmek yerine sosyal medyada geziyorsunuz. Gözlerinizi ekrandan kaldırıp, yanınızdakilerle gerçekten iletişim kurmayı unutmuş olabilir misiniz? Maalesef öyleyiz.
Görünenin ötesinde ne var?
Elbette sosyal medya, dünyaya açılan bir kapı ama farkına varmadan o kapı, önümüzde bir perdeye bir duvar kağıdına dönüşüyor. Güzellikleri, anın tazeliğini, sevdiklerimizle yaşadığımız başlı başına birer mucize olan küçük anları es geçiyoruz. Doğayı izlemek, bir rüzgârı hissetmek ya da sevdiklerimizin gülümsemesine tanık olmak, paylaşım yapmakla story çekmekle yarışa girmemeliydi diye düşünüyorum.
Lütfen başta ben olmak üzere kendimize şu soruları soralım: Bir anı sosyal medyada paylaşmadığımızda o an daha mı az değerli oldu?
Paylaştığımızda ise değeri artıyor mu?
Gerçekte, o anı özel kılan, ne kadar beğeni aldığımız değil, bizim o anın içindeki hissiyatımız, ona kattığımız anlam mı yoksa gösterim sayısı mı?
Sosyal medyada öz eleştiri zamanı geldi…
Sosyal medyanın bize sunduğu olanakları inkâr edemeyiz. Cenazelerden, özel günlerden, sosyal dayanışma gerektiren toplumsal olaylardan, anne baba olma haberlerinden, evlenenden, nişanlanandan onun sayesinde hızla haberdar oluyoruz.
Ancak bir de işin öteki tarafı var.
Bu yalan alem aynı zamanda bizleri diğer insanların görüşlerine göre yaşamaya itmekle kalmıyor, düşüncelerini de fazlasıyla önemsemeye zorluyor. Çok daha dikkat çekici olmak, daha fazla beğeni almak ve övülmek isteyen bireyler haline geliyoruz farkında olmadan.
Peki, bu yarışın kazananı var mı? Yoksa hepimiz kaybediyoruz da farkında mıyız?
Başkalarını eleştirirken, kendimize dönüp şu soruyu da sormalıyız "Ben de mi aynı şeyleri yapıyorum?" beğeni almanın verdiği tatmin, anı yaşamaktan daha önemli bir hale mi geldi?
Gerçekte, kendimize şu cesareti vermeliyiz: Sosyal medya olmasa da ben yeterliyim aileme ve kendime bu halimle yeterim insanlar beni ben olarak seviyor diyebilmeliyiz.
Gerçek hayata dönüşe ne dersiniz?
Bugün büyük bir adım atmaya ne dersiniz? Telefonunuzu bir kenara bırakın, bir gününüzü sosyal medyadan uzak geçirin. Sadece çevrenize bakın, insanları izleyin, doğayı hissedin. O anların tadını çıkarın. İtiraf etmeliyim ki ben bunu birkaç gündür deniyorum ve olabiliyormuş.
Çünkü hayat, sosyal medyada aldığınız beğenilerden çok daha fazlasını bizlere sunuyor. Asıl önemli olan, bu hayatın içinde ne kadar var olabildiğiniz.
Hayatı yaşayın, paylaşmayın.
Anın tadını hissetmek paylaşımlarımızda aldığımız beğenilerden çok daha önemli.
Lütfen unutmayın, gerçek hayat çok yakınınızda.
Son Söz:
Gerçek hayat telefon ekranlarının arkasında ve biz onu yaşamaya cesaret ettiğimizde başlıyor olacak.
Saygılarımla,