Nikahın türevleri olmadığını, evliliğe karar vermiş çiftlerin şahitli, ispatlı bir pozisyonla aralarında yaptıkları sözleşme olduğunu anladık ve öğrendik. Yine din terminolojisi üzerinden nikaha ikiz kardeşler türeterek her türlü ahlaksızlık, vicdansızlık ve hukuksuzluklara kapı aralandığını; o kılıfla kadın hakkına girildiği, çocuk evliliklerine zemin bulunduğu, sözüm ona kılık kıyafet müslümanlarında akılların apış arasından bir türlü beyne taşınamamasına sebep olunduğu hususlarını öğrenmiş olduk.
Ayrıca nikah kavramı işlenirken, şu önemli hususu da dile getireyim ki araya kaynamasın! Örf ve adetlerimizdeki kültürel zenginliklerimize göre hısım akraba kavramı çok önemli yer tutmasına rağmen, -dindarlık taslama adı altında- kuzenler arasında, çok yakın akrabalar arasında, kapı komşulukları arasındaki kardeş gibi büyüyen arkadaşlar veya teyze diye hitap edilen yenge konumlu komşular arasında bile “nikah düşüyor” safsatası ile ergenlik sonrasında ilişkiler bıçak gibi kesilmeye başlatılıyor ve ister istemez ilişkilerde araya soğukluğun girmesine neden olunuyor.
Ne yani, insan her önüne gelen karşı cinsle hemen cinsellik mi düşünmeli? Belli bir yaşa kadar can ciğer olmuş, dostça büyümüş insanların ergenlikle beraber ilişkilerini bıçak gibi kesmesi, “mahrem olduk artık görüşmemeliyiz” tarzında, kendilerinden birbirini uzaklaştırması ne derece doğru ve ne derece sıhhatlidir?
Bu tarz bir yaklaşım, gelişme çağındaki gençlerde veya yetişkinlerde bile olumsuz bir kişilik ve karakter gelişmesine sebep olan bir olgu değil midir? Yine din soslu bir söylemle artık birbirinize “nikah düşüyor” saçmalığı üzerinden daha özgüvensiz nesiller yetiştirmeye neden olmuş olmuyor muyuz?
İnsan iradesini hiçe sayan bir yaklaşımla, sevgiyi kime karşı ve nasıl pay etmesi gerektiğini çocuklarımıza, gençlerimize öğretememiş olmanın ezikliği biz yetişkinlerin zaafı ve ayıbı değil midir?
Bu sorularla kültür ve din ayrımını yapamamış olmanın nelere sebep olduğu hususlarına dikkat çektikten sonra şimdi de nikahın kendi bünyesinde taşıdığı anlamları maddi manevi, hukuksal ve sosyolojik açıdan bilinen hak ve kazanımları dışında, kendimce anladığım ve anlamlandırdığım ölçüde açıklığa kavuşturayım isterseniz!
Nikah hayatı birlikte kucaklamaya, birlikte göğüs germeye karar vermenin senedidir.
Nikah hayatlarını birleştirmek isteyenlerin, bütünüyle hayatlarını ibadet olarak yaşayabilmelerinin sözleşmesidir.
Nikah sınırsızlığın özgürlük olmadığını belgeleyen, şehvetin kişiyi kuşatmasına izin vermeyen tam aksine şehveti de kişilerin yönetmesine imkan sağlayan bir tapu tescilidir.
Nikah cinselliği de ibadet olarak yaşamamın besmelesidir, abdestidir.
Nikah eşleri birbirine teskin ve teslim etmeye yarayan, iradelerini kuvvetlendiren can suyudur.
Nikah kişilerin sevgiyi pay ettikleri arasından, daha özel ve imtiyazlı sevgiye layık gördükleriyle aralarında anlaştıkları liyakat nişanesidir.
Nikah birbirini çok sevmiş kimselerin, birbirleriyle doyasıya kucaklaşmalarının helallik belgesidir.
Nikah şehveti yönetme sanatının ortak sanatçılarına sunulan icazet belgesidir.
Nikah serveti pay etme yerine, ondan daha da kıymetli olan yönüyle, eş olarak seçtiğin ve her şeyden, herkesten öte değer yüklediğin kişiyle sevgiyi, saygıyı, duyguyu, dengeyi, şehveti ve en ücra köşesiyle vücudu paylaşmanın berat belgesidir.
Nikah sen büyüdükçe, seninle büyüyen özelini, özel alanlarını açtığın eşinin helal senedi, eşin dışındakilere ise haya belgesidir.
Nikah kendisi ortada yokken, başkasına açtığın ya da açacağın özelinin hayasızlık olduğunu vicdanına havale edecek fıtratına yüklü hafıza kaydıdır.
Nikah evlenip yuva kuracağın eşinin ellerini tuttuğunda, gözlerinin içine bakmak için göze göze geldiğinde utanmayacak, geçmişiyle yüzleşmekten korkmayacak ve göz kapakları yere doğru düşmeyecek bir yaşama imza atmış olmanın açılmadık gelinlik duvağıdır.
Aklıma gelmeyen felsefik derinlikleri de yorumlarla siz katarsanız çok sevinirim.
Varsın birileri “Nikah da neymiş, bu çağda özgürlükler revaç bulmuşken nikah denilen saçmalık bize engel olamaz.” desin. Varsın nikahı demode bulsunlar, biz ona inat bismillahlarımızdan vaz geçmeyiz, vaz geçmeyeceğiz. Şehvete kul olmayacak, şehveti kul edecek yiğitler olacağız…
Şimdi ise toplumsal bakış açımızla nikaha ve zıttı olan boşanmaya yüklediğimiz bir takım yanlış anlamlar üzerinde durayım.
Bir kere en başta şunu belirteyim ki, “Nikahta keramet yoktur!” Lütfen böyle safsatalarla layık olmayan kişileri evlendirmeyin. “Hele bi evlensin bak nasıl düzeliyor!” diye, kişilik bozukluğu gösteren, yetkin olamamış, hop oturup hop kalkan, haşarı ve hayta tipte insanlar evlendirilmez.
Üstüne üslük bir de o kimselerin devam edegelen olumsuz davranışları evlilik sonrasında düzelmeyince; “Çocukları olunca düzelir.” diye çocuk yapmaları teşvik edilmemelidir. Toplumda patolojik vakaların artışına neden olunmaktan vaz geçilsin artık ne olur!
Anlaşamayan, geçimsiz, şiddet uygulayan kişilerin evliliklerinin sonlandırılması için “aile önemli bir kurum ve kavram” algısı üzerinden toplumsal baskı oluşturmaktan vaz geçilmeli ve “Boşanmaların” kolaylaştırılması gereklidir. Boşanmış kişilere bakış açımızın çok daha doğru, düzgün ve normal bir bakışa evrilmesi lazım.
Gereksiz algılarla boşanmaların önü kapatılmamalı, özellikle boşanmış kadınlar toplumsal yargıya tabi tutulmaktan çekinmeyecek bir ortama kavuşmalı ve boşanma sonrasındaki yaşamında kolaylıklar sunulmalıdır. Her ne kadar yasa ile belli adımlar atılarak “dul” kavramı ortadan kaldırılmış olsa da sosyokültürel açıdan çok mesafe kat etmemiz gerektiği de aşikardır. Boşanmış kadınlara, sosyal güvenceleri yoksa mutlaka devletimiz sahip çıkmalıdır. Bu konuda Aile ve Sosyal Hizmetler Bakanlığı’nın yardımları mevcut olmasına rağmen, yardımların miktarı arttırılabilir. İş alanında istihdam edilmesine olanak sağlanabilir, diye düşünüyorum. Gerçi sırf o imkanlardan yararlanmak için boşanıp yine o “imam nikahı” adı altında yeni yaşam kuranlar dahi çıkacaktır emin olun! Ama takip edilerek, denetlemeler sayesinde bunların önüne geçilebilir diye düşünüyorum.
Boşanmış eşlerin nafaka sorunu da daha insancıl şartlara çekilmeli ve insanların yeniden yuva kurmasına olanak sağlayacak imkanlar sunulmalıdır.
Özellikle “süresiz nafaka” ya da “ömür boyu nafaka” uygulaması bir insan hakkı ihlalidir.
O konu, mutlaka çözüme kavuşturulmalıdır. Birkaç yıllık, aylık, hatta ay bile dolmadan boşanmalar neticesinde kadınlara bağlanan süresiz nafaka, neredeyse bir geçim kapısına dönmüş durumdadır. Kadını asalak bir mahluka dönüştüren bu saçmalığa derhal son verilmelidir.
Yasada bahsi geçen nafaka, eşler üzerinden kayıtlara geçmiş olsa da ülkemizde genellikle kadın üzerinden karşılık bulmaktadır. Kadın lehine(!) bir uygulama gibi görülebilir ancak bazen kadın cinayetlerine de sebep olmaktadır. Çünkü boşanmış eş olan erkek, kendisinden nafaka alıp başka bir erkekle yine “imam nikahı” kılıfı ile birlikte olabilmektedir. Bunu duyan boşanmış eş üzülerek belirtmek gerekirse, cinnet geçirerek cinayet işleyebilmektedir. O nedenle ne kadar süre ile evli kalınmışsa, o kadar nafaka ödenmesi koşulu ile o cinnetlerin, cinayetlerin ve adaletsizliklerin önüne geçilebilir diye düşünüyorum.
Sonuç olarak ne “Nikahta keramet vardır.” diye nikaha kutsiyet atfetmeye, ne de “Allah’ın en sevmediği helal boşanmadır!” diye haşa Allah adına yalan uydurarak nikahı fes etmeyi zora sokmaya hakkımız var! Lütfen bu zulmü işlemekten vaz geçelim.
Nitelikli bireyler olarak iki karşı cins, şahitler ve aile büyükleri eşliğinde sözleşme ile hayatı birlikte yaşamaya karar verebildiği gibi gerekli görülmesi halinde yine şahitler ve aile büyüklerinin onayı da alınarak o sözleşmeyi fes edebilmelidir…
Dikkat ederseniz “İki karşı cins” dedim. Hemcinslerin de nikah kıyma ve aile cüzdanı alma talepleri var bilindiği üzere! Bence onlar o taleplerine başka ad bulmalılar. Adına “Birliktelik sözleşmesi” mi derler, “Beraberlik cüzdanı” mı derler artık onu da ben bilemem?