Öğretmen Sendikaları

25-05-2022

Eğitim Neferleri-1 paylaşımımda öğretmen sendikaları sayısının aşırı fazlalığından bahsetmiştim. Neredeyse her siyasi fraksiyonun kendi sendikası kurulmuş veya kurulmakta, şeklinde açıklamalar yapmıştım. Bu parçalı yapı, hak arayışındaki gücü zayıflatmıyor mu? Sendikaların temel amacı bu muydu? O soruların cevabını ilerledikçe bulacaksınız…

 

Sendikalar sosyal, kültürel, ekonomik, adli ve idari açıdan, üyeleri başta olmak üzere, çalışanların haklarını işveren ve kamu yönetimine karşı korumak, sorunlarını çözüme kavuşturmak amacıyla kurulmuş sivil toplum kuruluşlarıdır. 

Dernek, Vakıf, Siyasi partiler gibi sivil toplum kuruluşlarından bağımsız kuruluşlar olup, özel yasalar çerçevesinde tüzel kişiliklerini sürdürürler. Bir kamu kurumu veya kuruluşu olmadığı gibi kamu kurumları ile birliktelikleri, üyelerinin kamuda çalışabiliyor olmalarından kaynaklanmaktadır. 

 

Sendikalar özünde, insanlık tarihi boyunca sürekli var olan yapılaşmalar değiller. “Sanayi devrimi” sonrasında özellikle işçi haklarını korumak için kurulmuş, kurulması zorunlu hale gelmiş sivil toplum kuruluşlarıdır. Çünkü işverenler, çalışanlarının haklarını koruma yönünde adil davranmamaya, onların emeğini sömürmeye, nasıl olsa onlara iş veriyor ve çoluk çocuğuna rızık temin etmesine biz vesile oluyoruz; “O halde onlar da bizim istediğimiz koşullarda çalışmak zorundadırlar!” diye olaya bakmakta idiler. Bu tek yönlü çarpık bakış açısı emeğin sömürülmesini doğurdu. İşçileri işverene karşı korumak amacıyla sendikalaşma başladı. İlerleyen süreçte işverenlerin mağdur olmamaları için onların da yasal hakları devreye sokularak denge gözetildi. Bu dengede, Grev ve Lokavt hakları önemli bir detaydır.

 

Sendikal yapılaşmalar en alt düzeyde iş yeri temsilcilikleri ile şekillenmektedir. Onlar aracılığıyla üyelerine erişim sağlanmaktadır. Ardından yukarı doğru İlçe, İl, Şube veya Bölge temsilcilikleri şeklinde teşkilatlanan yapı, Genel Merkez Binası ve Üst Birimi ile Başkent Ankara’da temsil edilir. Farklı iş kollarının genel merkez yapılaşmaları ise en üst yapı olarak Konfederasyon çatısı altında birleşir. 

 

İşçi Sendikalarından sonra memurlar için de sendikalar kurulmaya başlandı. Bu sayede memurlarla, işveren statüsünde olan devlet kurumsal yapılarını işleten iktidar arasında, ekonomik çıkarlar başta olmak üzere, denge sağlanmaya çalışıldı. Sendikalar kurulmadan önce çalışanlar çalışma koşullarına yönelik itirazları, hak arama mücadelelerini, yardımlaşma dernekleri ve meslek sandıkları aracılığıyla yapmakta idiler. 

 

Memur sendikalarında toplu sözleşme yok, toplu görüşme var. Masanın bir yanında işveren olarak devlet adına Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı; diğer yanında ise çalışanları temsilen, en çok üyesi bulunan sendikal birim veya komple konfederasyon oturmak üzere toplu görüşmeler yürütülmektedir.

 

İşte asıl garabet de burada ortaya çıkmaktadır! Şöyle ki; 

Memurların sendika üye aidatlarını devlet ödemektedir. Pazarlık yapmak üzere karşılıklı masaya oturmuş iki taraftan biri olan işveren, çalışanın sendikal varlığının finansmanını sağlıyor! Şimdi soruyorum size! 

-Bu durumda çalışan temsilcilerinin eli ne derece güçlü olabilir? 

Kesinlikle bu saçmalık ortadan kaldırılmalıdır. (Yanılmıyorsam 2011 yılında) Devreye sokulan bu uygulama; üye aidatlarının memur bütçesine yük olmaması için memurların sendikalılık oranını arttırmak maksadıyla, bizzat sendikalar tarafından Ak Parti iktidarları döneminde pazarlık masasına yatırılmıştı. Hükümet temsilcileri de anında kabul ederek sendikaların çalışanlar lehine pazarlık gücünü zayıflatmıştı... 

 

O dönemde bu yasal düzenlemeyi çıkarttıran öğretmen sendikası Eğitim-Bir Sen ve ait olduğu Memur Sen Konfederasyonu bunu büyük bir kazanım olarak sunmuştu. Tabi sendika yetkilileri de haksız değillerdi. Çünkü hedefledikleri amaca ulaşmışlardı. Yasal düzenlemenin onların istediği şekilde gerçekleşmesinden sonra memurların sendikaya üyeliğinde adeta patlama yaşanmıştı. Ama içerik ve sendikal mücadele azmi kof idi… Bu da, diğer memurlar haydi neyse; öğretmen camiasının basit hedefler ve hesaplar etrafında çöreklendiğinin apaçık kanıtıydı! Eskiden sendikaya yanaşmayan öğretmenler, sendikalı öğretmenlerin bordrolarındaki üç beş kuruşluk fazlalığı görünce sökün edip, bir anda kırk yıllık sendikacı(!) oluvermişlerdi. 

 

Bu defa sendikaların çocukça sevindirik olacakları sayısal çoğunluk yarışı start aldı. “Benim sendikam senin sendikandan daha iri!” diye hacimce genişlemeyi yeğler oldular. Sayısal çoğunluk şehvetine kapılan MEB’in taşra teşkilatlarındaki yönetici veya okul müdürlerinden bir kısım sendika temsilcileri, “öğretmenler her hangi bir sendikaya üye olmaya zorlanamaz.” resmi prosedürünü hiçe sayarak, görevi kötüye kullanma adına sendikalarına üye kaydı yapmaya başladılar. Özellikle yeni göreve başlayan, gözü açılmamış öğretmenlerin önüne sanki resmi evrakmış gibi sendika üyelik formunu da çıkarıp imzalatmaya başlayan sözüm ona yöneticiler oldu! 

Ve işin ilginci bu kişiler hamuru insan olan hammaddeye, doğruluk dürüstlük mayalayacak meslek erbabı olan birer eğitimci(!) idiler. Varın ötesini siz düşünün…

 

Sağ sendikalarda, tıpkı siyasi partilerde olduğu gibi, menfaat grupları samimi sendikacıların önüne geçti. Sendikalar temel amacı ötelenmiş, siyaset yasağı olan memurların ve elbette öğretmenlerin de kadrolaşma ve siyaseten gazını alma kurumları olmaya başladı. İktidar aracılığıyla il ve ilçe temsilcilerine müdürlük dağıtan bir siyasi uzantı kurumu olan sendikalar, siyasetin arka bahçesi haline getirilmiş oldu. Bu durumda, neredeyse her siyasi partinin bir de sendikası kurulmaya başladı. 

 

Artık ittifaklı bir siyasal düzen içerisinde olduğumuza göre, sendikalar da ittifak yaparak çalışanlarının haklarını gözetseler hiç de fena olmaz hani! Diye bir temennide bulunsam, kabul olmayacak duaya amin demiş olurum değil mi? Meslek odalarını bile bölmeye çalışan ve başarılı olan siyaset kurumu, sendikaların birleşmesine olanak sağlar mı?

 

Siyasetten bağımsız olması gereken sendikalar siyasetin arka bahçesi olunca, iktidardan hak arama anlayışı da ahbap çavuş ilişkisine dönünce, sarı sendikacılık denilen kavram, bir türlü sendikaların yakasını bırakmaz hale gelmişti. Çünkü kadrolaşma için de siyaset kurumunun eşikleri sendikacılar tarafından aşındırılmaya başlayınca otomatikman ekonomik çıkarlar doğrultusunda işlemesi planlanan pazarlıklar, hiçbir zaman beklendiği ölçüde çalışanlar lehine yürütülememiştir. 

 

Hele mevcut durumda aşırı enflasyon ve pahalılığın artmasına bağlı olarak çalışanların alım gücünün alabildiğine zayıflaması ve maddi kayıplar yaşaması yanında yetkili sendikadan gık çıkmaması sizce de manidar değil mi? 

 

Hiç ağızlarından düşürmedikleri 2001 krizinde bile memurlar bu denli sefil duruma düşmemişti. Ak Parti iktidarları öncesinde görevde olan ve ülkeyi felakete sürükledi diye beğenilmeyen o koalisyon hükümetinin Başbakanı Ecevit, her ay enflasyon farkını çalışanların maaşına refah payını da yansıtarak öderdi! Getirdikleri eşel mobil sistemi ile akaryakıt zammını pompaya yansıtmazdı. Yükselen enflasyon karşısında Devlet, kendi kontrolündeki ürünlerde zammı durdurmayı başarırdı. Bu sayede üretim maliyetleri artmaz; kimse stokçu, fırsatçı ve terörist ilan edilmezdi! 

Şimdi -geçinemiyoruz- diyen hain ve terörist ilan ediliyor! Açlıktan yaşamına son verenler, gündemi değiştirmek için yapmıştır diye -iç ve dış mihrakların projesi ve maşası- diye son derece aşağılık bir şekilde suçlanarak halka yansıtılmaya çalışılıyor! Sattığı fiyattan yerine mal alıp koyamayan esnaf stokçu, etiketlere zamları yansıtan esnaf fırsatçı ve hain ilan ediliyor!

 

Siyasetle devamlı dirsek temasında olan sendikalar, kendi görüşlerindeki parti iktidar olunca; otomatikman kendilerini iktidar olarak görüyor ve onların yanlışlarını dahi dillendiremez hale geliyorlar. Çünkü eleştirince -sen kimin adamısın ve kimden yanasın?- mantığı devreye gireceği için hak, hukuk, adalet, çalışanların topyekün menfaati artık devre dışı kalmış; yanlış bile canhıraş bir şekilde savunulur olmuştur. Onun ödülü olarak da, Yetkili Sendikanın Genel Başkanına iktidar partisi kontenjanından milletvekili sırası, sendika üst yönetiminde görev alan yetkililere ise bakan yardımcılığı gibi üst bürokrat makamları tahsis edilince hak arama mücadelesi ikinci plana düşerek, sistem sorunsuz olarak işler olmuştur artık. Geçmiş yıllarda örneklerini çok gördük ve halen görmeye devam etmekteyiz. 

 

Bu duruma itiraz etmiyor olmak, en azından sayısal çoğunluğunu azaltmak için istifa ederek gerekli tepkiyi göstermiyor olmak, topluma yön veren biz eğitimcilerin hanesindeki ayıplardan birisi olarak kalacaktır, diye düşünüyorum. Özellikle sağ kesim olarak halkın çoğunluğundaki güce tapma, gücün yanında yer alma ve kendini garanti altında hissetme duygusu bu anlamda sendikacılığı, öğretmenleri de kuşatmış durumdadır. Toplumsal genel görüntüdeki paralellik, öğretmen camiasına ve sendikal yapılaşmalara aynen yansımış durumdadır. 

 

Büyük iki sağ konfederasyon olan Kamu Sen ve Memur Sen arasındaki sayısal geçişler konjonktürel olarak değişiklik arz eder. Bir zamanlar Kamu Sen sayısal çoğunlukta öndeyken, şimdi Memur Sen önde. Geçişlerdeki bu değişkenliğe rağmen, siyaseten hep sağ yelpaze iktidarda olduğu için, hak arama mücadelesinde de her zaman sol sendikalar meydanlara iniyorlar. Miting ve protesto eylemlerinde yer yer cop ve biber gazı yiyor, şiddete maruz kalıyor olsalar da onların hak arayışlarını takdir etmemek hakkaniyete sığmaz. Sağ kesim, devletçi anlayışla devletten hak alma, devlete karşı hak arama mücadelesinde ister istemez ve gönüllü olarak müsabakaya 1-0 yenik başlarken; sol kesimin o hak arama mücadelesine tüm eğitim çalışanları olarak minnettar kalınmalıdır...  

 

Ne yapılmalı? Tıpkı işçilerde olduğu gibi, memura da siyaset yasağı olmamalı ve sendikalar memurun siyaset yasağını savuşturma kurumu pozisyonundan kurtarılmalıdır. Herkes siyaset yapabilirken neden okumuşa, öğretmene siyaset yasak? Hatta son referandum oylamasıyla 18 yaşındakilere seçilme hakkını da vermiş olduk ki, lisedeki öğrencilerimize siyaset serbest, ama öğretmenine yasak! Bu ne saçma bir durum değil mi? 

 

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Adem KURUN
Adem KURUN 3 yıl önce
Öğretmen olarak "Hakkımı ben arayamıyorum, sen ara!" diye birilerine havale etmişiz. Onlar da hakkımızin hakkından gelmişler. Bizden taraf olmalarını bırak, tarafsız olsalardı, ona bile razıydık...
Hayati Yaman
Hayati Yaman 3 yıl önce
Üniversite yurtlarında "öğrenci temsilcisi" seçimleri yapılırdı. Güya siyasetten uzak ve sadece öğrenci sorunlarını dile getirmek için seçilirdi. Çok benziyor. Orada öğrencilerin siyasi gazı alınır. Sendikalarla da memurların...