Devletimizin kurucusu ve milletimizin fedakâr ve sadık hizmetkârı;
insanlık idealinin âşık ve seçkin şahsiyeti; eşsiz kahraman Atatürk!
Vatan sana minnettardır. Bütün ömrünü hizmetine adadığın Türk Milleti ile beraber, senin huzurunda saygıyla eğiliyoruz.”
Cumhurreisi İsmet İnönü, 23 Kasım 1938
GİRİŞ…
Önderliğinde yürütülen ve müstesnâ bir zaferle sonuçlanan Şanlı Millî Müâdele’nin dirâyetli lideri ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu lideri Gazi Mustafa Kemâl Atatürk vefatının 86’ncı yıldönümünde Türkiye’de ve yurt dışındaki temsilciliklerde bir kez daha sevgi, saygı, şükran ve minnetle anılmaktadır. Bu müstesnâ tarihle ilgili olarak onun vefatının ardından yerli ve yabancı öne çıkan bazı şahsiyetler tarafından onun hakkında dile getirilen hususlar bu ve bir sonraki makalede okuyucular ile paylaşılacaktır.
HAKKINDA SÖYLENENLER…
- Dünya Savaşı’nda Güneybatı Pasifik Cephesi’ndeki Müttefik Kuvvetlere komuta eden kara ordusu orgenerali Douglas MacArthur (1880-1964) [1], Atatürk’le aynı kuşağın öne çıkan komutanlarından biriydi. MacArthur, Atatürk’ün vefatının ardından duygularını şu şekilde dile getirmişti:
“[Mustafa Kemâl Atatürk] Asker-devlet adamı, çağımızın en büyük liderlerinden biriydi. Kendisi, Türkiye’nin, dünyanın en ileri ülkeleri arasında hak ettiği yeri almasını sağlamıştır. Keza O, Türklere, bir milletin büyüklüğünün temel taşını teşkil eden, kendine güvenme ve dayanma duygusunu vermiştir. Ben, Atatürk’ün sâdık arkadaşlarından biri olmakla büyük bir övünç duyuyorum.”
ABD’nin Türkiye’deki ilk büyükelçisi olan ve Türkiye’de 1927-1932 arasında görev yapmış olan Joseph C. Grew, [2] Atatürk liderliğindeki Türkiye’nin kısa sürede başardıklarının ABD’nin Ortadoğu’da manevra alanını daraltacağını ifade etmiştir:
‘‘Atatürk liderliğindeki genç Türkiye Cumhuriyeti’nin bilimsel yolda almış olduğu ivme her alanda çok fazla gelişme göstermektedir. Bu [durum ise], bizim Ortadoğu’da gelecek yıllarda çok pasif kalmamızı, Türkiye Cumhuriyeti’nin de çok güçlü bir şekilde söz sahibi olacağın göstergesidir.’’
ABD’nin Türkiye’deki ikinci büyükelçisi olan ve Türkiye’de 1932-1933 yıllarında görev yapmış olan Charles H. Sherill [3] de Atatürk’e dair ifadelerinde Onun Millî Mücadele’nin askerî safhasının son aşamasındaki göz kamaştıran başarılarına dikkat çeker:
“Unutmamalıdır ki [Mustafa] Kemâl [Paşa], [30 Ağustos 1922 tarihinde gerçekleşen] Dumlupınar’da [Meydan Muharebesi’nde] parlak bir strateji kabiliyeti göstermiş ve [sayı, silah ve lojistik imkanlar bakımından] düşmandan [Yunanlardan] çok az olan Türk kuvvetlerinden gereğince yararlanmayı bilmiştir. Dünya üzerinde istilâ orduları, Yunanların uğradıkları büyük bozgun gibi bir yenilgiyle pek az karşılaşmışlardır.”
Mustafa Kemâl Paşa’nın I. Dünya Savaşı’nda Kafkas ve Filistin Cephelerinde yakînen ve maiyetinde görev yapan, Millî Mücadele döneminde Batı Cephesi Komutanlığını yapan, Cumhuriyetin ilanı sonrasında uzun yıllar başbakanlık yapan İsmet İnönü, Atatürk’ün ölümünün ardından Cumhurbaşkanı sıfatıyla 21 Kasım 1923 tarihli bildirisinde (bugünkü Türkçeyle) şunları dile getirmiştir:
“Bütün ömrünü hizmetine ayırdığı sevgili milletinin saygı dolu kolları üstünde Yüce Atatürk’ün fânî vücudu [ebedî] istirahat yerine emanet edilmiştir. Gerçekte [onun] yattığı yer, Türk milletinin Onun için aşk ve iftiharla dolu olan kahraman ve vefâ dolu sinesidir.
……………
"Ne mutlu Türküm diyene" dediği zaman, kendi engin ruhunun, hiç sönmeyen aşkını en anlamlı bir şekilde özetlemişti.
[Osmanlı döneminde] Kötü zihniyet ve idareyle geri bırakılmış Türk toplumunu, en kısa yoldan insanlığın en gelişmiş ve en temiz fikirleriyle donanımlı modern bir devlet modern hâline getirmek, onun başlıca çabası olmuştur.
……………….
Milletlerarasında kardeşçe bir insanlık hayatı Atatürk'ün en kıymetli idealiydi.
……………..
Devletimizin kurucusu ve milletimizin fedakâr ve sadık hizmetkârı; insanlık idealinin âşık ve seçkin şahsiyeti; eşsiz kahraman Atatürk! Vatan sana minnettardır. Bütün ömrünü hizmetine adadığın Türk Milleti ile beraber, senin huzurunda saygıyla eğiliyoruz.
…..”
Meclis-i Mebusan üyesi, Millî Mücadele’nin Galip Hocası, Cumhuriyet döneminde iktisat vekili, Atatürk’ün son başbakanı ve 1950-1960 arasında da Türkiye’nin üçüncü ve asker kökenli olmayan ilk cumhurbaşkanı olan Celal Bayar (1883-1986) da Atatürk’ün vefatı sonrasında duygularını şu şekilde dile getirmiştir:
“Seni halife yapmak padişah yapmak isteyenler oldu, iltifat etmedin. Millî irade yolunu seçtin, hayatını ve şahsiyetini milletinin hizmetine vakfettin. Türk’ün gıpta ettiği, yücelttiği, övdüğü ve övündüğü vasıflara sahiptin, bütün bu meziyetlerinle Türk’ün ta kendisiydin. Şimdi seni, kurtardığın vatanın her köşesinden gönderilen mukaddes topraklara veriyoruz. Bil ki, hakikî yerin, daima inandığın ve bağlandığın Türk milletinin minnet dolu sinesidir. Nur içinde yat.”
Atatürk vefat ettiğinde ABD Başkanı olarak görev yapmakta olan Franklin Roosevelt bu vefat dolayısıyla şu açıklamayı yapmıştır:
“Benim üzüntüm iki türlüdür; önce böyle büyük bir insanın kaybından dolayı bütün dünya gibi üzgünüm. İkinci üzüntüm ise bu insanla tanışmak konusundaki şiddetli arzumun gerçekleşmesine artık imkân kalmamış olmasıdır.”
……….
Sovyet Rusya Dışişleri Bakanı [Maksim Maksimoviç] Litvinof ile görüşürken kendisine onun fikrince bütün Avrupa'nın en kıymetli ve en çok dikkate değer devlet adamının kim olduğunu sordum. O da bana Avrupa’nın en kıymetli devlet adamının Türkiye Cumhurbaşkanı Mustafa Kemâl [Atatürk] olduğunu söyledi.”
Not: Devamı bir sonraki makalededir.
© 2024. Bu makalenin / yazının içeriğinin telif hakları yazarına ait olup, 5846 Sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu gereği kaynak gösterilerek yapılacak kısa alıntılar ve yararlanma dışında, hiçbir şekilde önceden izin alınmaksızın kullanılamaz, çoğaltılamaz, yayımlanamaz ve dağıtılamaz.
SONNOTLAR
[1] Douglas MacArthur (1880–1964), II. Dünya Savaşı’nda Güney-batı Pasifik Cephesi’ndeki Müttefik Kuvvetlere komuta eden kara ordusu orgeneraliydi. Japonya’nın teslim olmasından sonra 1945-1950 yılları arasında Japonya’daki Müttefik işgâl kuvvetlerinin komutanı olarak bu ülkeyi yönetmiş ve Kore Savaşı’nın ilk dokuz ayında da Birleşmiş Milletler kuvvetlerinin komutanlığını yapmıştır. Devam eden Kore Savaşı’nda ABD Başkanı Truman’ın emrini çiğnemesi nedeniyle 11 Nisan 1951 tarihinde görevinden azledilmiştir. Sonrasında da ABD Ordusundan emekli olmuştur.
[2] Joseph C. Grew (188-1965), 20’nci yüzyılın ilk yarısında görev yapmış ve uzun diplomasi kariyeri içinde Lozan Barış Konferansında ABD temsilciliği, 1927-1932 arasında Ankara’da, sonrasında Tokyo’da büyükelçi olarak bulunmuş bir ABD’li diplomattır.
[3] Charles H. Sherill (1867-1936) ABD’li asker, diplomat, yazar, atlet, tarih araştırmacısı, avukat ve olimpiyat yöneticisidir. ABD’nin Türkiye Cumhuriyeti nezdinde (1927-1932 döneminde ilk ABD Büyükelçisi olarak görev yapmış olan Joseph C. Grew’un ardından) ikinci büyükelçisi olarak görev yapmıştır. Sherril diplomatlık kariyerini 1932-1933 tarihleri arasında ABD’nin Türkiye büyükelçisi olarak tamamlamıştır. Büyükelçi olarak Ankara’da bulunduğu dönemlerde Türk halkının bağımsızlık mücadelesini yöneten, çağdaş devrimler yapan ve Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucusu olan Mustafa Kemâl’e hayranlığının bir sonucu olarak “Bir Amerikan Büyükelçisinin Gözünden Gazi Mustafa Kemal” isimli kitabı kaleme almıştır. Sherrill, bu eseri yazmadan önce, bizzat Cumhurbaşkanı Atatürk ile pek çok görüşme gerçekleştirmiş, gerçekleştirdiği görüşmelerden yaptığı çıkarımlar üzerinden 1932-1933 dönemi Türkiye’sini incelemiş, Nisan 1933 ayında görevinin sona ermesi nedeniyle Türkiye’den ayrılmıştır.