Bu başlık altında derlediğim sunumlarımı, İslam inanışında “soyun kadın üzerinden mi yürüdüğü?” konusunu da işleyerek son vermek istiyorum.
Bildiğimiz üzere Yahudilik ve özellikle o dinî inanışı da ideolojiye dönüştürmüş olan Siyonizm, soylarını kadın üzerinden sürdürür. Siyonizm anlayışı gereği, ırkçılığın nirvasına erişmiş olan Yahudilik, sadece bir dinî oluşum değil, aynı zamanda bir millet ve milliyet temelli yapıdır.
İsteyen herkes diğer dinlere girebilme şansına ve iradesine sahipken, Yahudiliğe giremez. Çünkü girebilmeniz için o soydan geliyor olmalısınız! Yahudiler soylarının devam etmesi ve azınlık olmaktan kurtulmaları için erkeklerinin başka dine mensup kişilerle evlenmelerini haram sayarlar. Buna rağmen kadınlarının ise başka dine mensup kişilerle evlenmelerinde sakınca görmedikleri gibi tavsiye de ederler! Kendilerini seçilmiş ve en üstün ırk olarak kabul ederken diğer bütün insanları, Tanrı’nın kendilerine uşak ve hizmetçi olarak yarattığına inanırlar!
Hatta ara form olarak, diğer dinlere mensup kimselerden, tarikat yapılaşmalarının benzeri lions ve rotari kulüpleri adı altında masonik oluşumlar peydah etmişlerdir. Mustafa Kemal Atatürk, Cumhuriyeti kurduktan sonra bu yapılaşmaların faaliyetlerini de illegal bulmuş ve kapatılmasını sağlamıştır. Çünkü bu kulüpler, yasal dernek faaliyetleri çerçevesinde sosyal, siyasal, ekonomik alanlarda bürokrat ve teknokrat üyeler edinerek, devlete sızıp kendi arzu ve emelleri doğrultusunda hizmet eden oluşumlar statüsünü kazanmışlardır. Dünya ekonomisinde Yahudilerin pastadaki payı da göz önüne alındığında, çok güçlü çıkar ilişkileri ile bu yapılaşmalara adam kazandırmak hiç de zor olmasa gerekti! Günümüzde holdigleşen tarikatların, resmen ceo olmuş ve babadan oğula geçen şeyhlik makamının, gözde müritlerini devletin kilit kadrolarına sızdırma faaliyetlerinin durumu kime ve neye benziyor anlayabiliyor musunuz?
Hristiyanlık soya dayalı bir din olmadığı için onlarda nesep/soy erkek üzerinden yürür. Fakat ona rağmen peygamber soyunu kutsama, onlara kendini adama ve itaat ederek kurtuluşa erme, insanlığın bir patolojik hastalığı olmalı ki, onların özel ve gizli tarikatı Sion da bu hastalığın müptelası Hristiyanlar türetmektedir. Her ne kadar Katolik ve Protestan papaları, rahipleri karşı çıksalar da Sion tarikatı, Hz. İsa’nın soyunun devam ettiğine inanır!
Hatta Da Vinci Şifresi kitabında Dan Brown bunu açıklar. Bir bilim insanı, filozof, heykeltraş, mucit, mühendis ve aynı zamanda ressam olan Leonardo Da Vinci’nin “Son Akşam Yemeği” tablosunda bunları şifrelediğini iddia etmiştir. Aslında bir tabloya değil de kilise duvarına resmedilmiş o eserde, Hz. İsa ve 12 havarisinden oluşan 13 kişi bulunmaktadır. Çarmıha gerilmeden önceki son akşam yemeği figürüdür ve içerisinde gizemler barındırır. Hz İsa ile “V” harfi şeklinde resmedilen kişi erkek değil bir kadındır. Adı da Maria Magdalena’dır. Hz. İsa’nın ondan çocuğu olmuş ve soyu devam etmektedir! “V” harfi şeklindeki sembol ise o soyun devam etmesini sağlayan “Maria’nın rahmi”dir ve “kutsal kâse” olarak lanse edilir.
Yine tablodaki gizemlerden birisi de resim içerisine kundağa sarılmış bir bebek şifrelenmiş olmasıdır. Havari Judas’ın sağ omzundan koluna doğru bu figürü görmenin mümkün olduğu belirtilmektedir! Magdalalı Meryem (Maria Magdalena) ile Hz. İsa’nın tablodaki resimleri birleştirilince bebek de tam ortalarına yerleştirildiğinde, muhteşem uyuma tanık olunabilmektedir! Aslında tablodaki kişi sayısı 13 görünürken, 14’tür. Korunaklı ve gizli şekilde o soy, kıyamete kadar devam edecektir anlayışı, Sion tarikatı üyelerince inanışa dönüştürülmüştür. Onlar, torunları üzerinden sonsuza dek Hz. İsa’nın soyunu koruyup kollamaya kendilerini adamışlardır!
Peki neden koruyor ve gizli yürütüyorlar bu eylemlerini? Çünkü İncil’de Magdalalı Meryem’in fahişe olarak adının geçmesinden dolayı hem Katolik hem de Protestanlar’ın aforozundan korktukları için! Protestan ve Katolikler ise “Siz nasıl olur da bizim inandığımız kitapta fahişe olarak geçen bir kişiden peygamberimizin soyunu devam ettirirsiniz? O, Tanrı’nın oğludur ve ölmemiştir çarmıha gerilerek, göğe yükselmiştir.” şeklinde köklü inançlarıyla yüzleşmelerinin zorluğundan ve bazı inançlarının temelden sarsılacak olmasından dolayı Sion tarikatının bu inanışını kabul etmedikleri için…
Zira insanların inançlarıyla yüzleşmesi, yıllardır inandığı şeylerin boş, kof ve masal olduğuna tanık olmasını hazmedebilmesi öyle kolay değil!
Onun için Yüce Rabbimiz Bakara 170. Ayette mealen “Onlara; -Allah’ın indirdiğine uyun, ona tabi olun- denildiğinde, onlar -Hayır biz atalarımızın tuttuğu, gittiği yola uyarız- derler.” İşte atalar dini ve akıl, vahiy, bilim eksenli inanç arasındaki en veciz kırmızı çizgi burasıdır. Ayetin devamında merhametin ana membaı Rabbimiz belki aklederler diye dayanamaz ve tekrar sorar bizlere; “Peki ya atalarınız doğru yoldan sapmış iseler de mi?”
Onun için sapmaları vahiyle düzelteceğiz…
Kuşkusuz ki, Allah en doğrusuna tanık ve şahittir, Allah en doğrusunu bilir! Belki de Müslümanların da bu tarz ırkçı ve sapkın yönelişlere kaymasının önüne geçmek için Peygamberimizin erkek çocuklarının erişkinliğe gelmeden ve çoluk çocuğa karışmadan ölümlerine hikmet gizleyen Yüce Rabbimize inat, bizler de o inanç çukuruna düşmüş vaziyetteyiz!
İslam, soya dayalı bir din olmadığı için Müslümanların soyu da kadın üzerinden değil erkek üzerinden devam etmesine rağmen, neden Peygamberimizin soyu kızı üzerinden devam ettiriliyor?! Bu inanış, neye ve kimlere benziyor şimdi daha iyi anlayabiliyor musunuz meselenin temelini?
Kaldı ki soy, din ile alakalı bir şey değildir. Tamamen sosyal ve kültürel hayatın dizaynı, yaşanan sorunların çözüme kavuşturulması için çetele tutulması gereken bir husustur!
İnsanların seçerek ve bile isteye sahip olmadıkları şeylerle övünmesi veya yerilmesi, üstünlük sağlaması veya hakir görülmesi ırkçılıktır.
Hiç ders almıyor ve dinî terminolojide “Sünnet-ullah”, bilimsel anlamda ise “doğa veya tabiat yasaları” denen, Allah’ın asla şaşmaz yasalarını şaşırmaya ve suları tersine doğru akıtmaya çabalıyoruz! İnsanların genlerinin %99’u ortak be kardeşim. Geriye kalan %1’lik farklılıklarımız ise bizim birbirimizden ayırt edilmemizi sağlayan çeşitliliklerimizi doğurur. Öte yandan o kadar küçük dilime sonsuz çeşitliliği sığdırma gücü ve kudretinin sadece ve sadece Allah’a ait olabileceği şuuru ile onun kudreti önünde diz çökmeyi ve övgüye layık olanın sadece Allah olduğunu anlamamızı sağlar.
Bunu anlamaktan aciz olanların kimi şeyhini, kimi, mürşidini, kimi gavsını, kimi seyidini kutsar durur. Biz sadece Allah’ı kutsuyoruz, Onu övüyor (Fatiha-2. Ayet) ve Onu yüceltiyoruz (Müddessir-3. Ayet).
Soya dayalı bir imtiyaz, ırkçılıktır. Nice peygamberin çocukları, eşleri, babaları inanmamışlar. Din soy üzerinden yol alamaz, o şekilde yol almayı öğütleyemez, düstur edinemez! Öyle olursa torpil, dinin göbeğinde bir inanç haline dönüşür! Bu, nepotizmi doğurur. Günümüzde yaşanan liyakatsizliğin temelinde yatan hastalık tam da budur işte! Torpili din edinen toplumlardan düzelme, medeniyet, yükselme beklenebilir mi?
Hz. Hasan’ın kaç kez evlendiğini, internetten araştırın görün lütfen! Ta o zamanlardan başlamış bozulmalar ve insanlar -soyumuz peygamber soyuna karışsın- diye Hz. Hasan ile kızlarını evlendirip durmuş. O da boşanıp boşanıp yeni evlilikler yapmış! Sonra Fatıma annemizin kız çocuklarından doğan torunları üzerinden Mısır'da Şii Fatimî devleti kurulmasına neden olan ayrı bir saltanat kulvarı açılmış! Fakat İranlı Şiiler sadece erkek evlat üzerinden gelenleri temiz soy kabul ettikleri için onları makbul saymamışlar!
Şimdi Cumhuriyetin kazanımları ile kendilerine rahat nefes alma imkânı bulan ve şiileri neredeyse kafir kabul eden tarikatçı güruhun nesep üzerinden Anadolu İslamı’nı da şiiliğe benzettiğini anlayabiliyor musunuz?
Dahası isteyen bir kişinin; Suriye, Irak, Yemen gibi ülkeler aracılığıyla 2500-5000 dolar arasında değişen para karşılığında, kullanacağı yörede hangisi itibar görüyorsa ona göre soyunu seyit veya şerif ilan edecek vesikaya/belgeye sahip olabildiğini biliyor musunuz?
Görüldüğü gibi nereden baksanız tutarsız bir yol, çıkmaz sokak. Fakat cehaletin kol gezdiği coğrafyamızda aklını kullanmayanlar için son derece mümbit bir arazi! Oysa “Üstünlüğün ancak takvada/duyarlılık bilincinin yüksekliğinde olduğunu” beyan eden Allah; alimden zalim, zalimden alim çıkarmaya muktedîrdir. Tıpkı ölüden diri, diriden ölü çıkardığı gibi! Ve kimsenin bunu tekeline almaya hakkı yoktur! Öyle kendilerini ârî bir soy olarak gösterip, çekirdek sülale içerisinde evlilikler yaparak nesillerini devam ettirip, seyitlik unvanı üzerinden duyar kasarak tarikat şeyhliği yapıp saltanat sürmenin alemi yok. Bahsi geçen ailenin, yakın gelecekte sakat ve hasta doğumlara tanık olacağı da kuşkusuzdur. Belki de gettolaşmış bir yapı olduğu için şimdiye kadar oluşan vakaların akıbeti bilinemiyor dahi olabilir! Çünkü bilim ve şaşmaz yasalar, bize bu sonucun kaçınılmaz olduğu bilgisini veriyor…