"Çürük Taht"tan "Aydınlık Baht"a 30 Ağustos

30-08-2022

Yıl 1922… Osmanlı’nın ufuklarına karabasan gibi çökmüş umutsuzluk… Öyle ki, bugün vatanseverliklerini anlatarak bitiremeyeceğimiz aydınlar… Makûs talihini Ateşten bir Gömlek gibi cılız, çıplak sırtına takmak zorunda kalan bu asil milletin ölüm kalım mücadelesini yazan Halide Edip’ler… Milletin aydınını “Türk köylüsüne karşı Yabanlık yapma!” diye azarlayan Yakup Kadri’lerin bile mandacılığa dediği lal olası “Eyvallah…” hâlâ kulaklarda taptaze…

 

Kaleminden kan damlayan eşsiz şair Mehmet Akif’in dahi tasvir etmekte zorlandığı hayâsızca akın, Moğollara rahmet okutacak dereceye gelmiş. Canım yurdumun aziz toprağını işgal eden asker bozuntuları, bu milletin idam fermanı olan Sevr uyarınca bırakın şehirleri, köyleri bile zapt etmiş. Ömrü boyunca namahreme el sürmemiş analarımıza, bacılarımıza donlarını, fanilalarını zorla yıkatıyor. Yüreğindeki sırları ancak göz nuru dökerek düzdüğü çeyizlere işleyecek kadar namus timsali olan körpe kızlarımızı köy meydanında oynatıyor!..

 

Yunan gazeteci Tasos Kostopulos, henüz insaf ve vicdanı kurumamış biri olarak, Anadolu işgalini anlatan bir kitap yazdı. Kendi milletini belgelerle tanıklarla yüzleştirdi. Onun görüştüğü dönemin Yedek Subayı Dimitriu yaşadıklarını şöyle anlatıyor: “Köyde kapıları kırıp giriyorlardı. Ben de kapısı açık bir eve girdim. Ölü bir ihtiyar vardı. Arka odadan kahkahalar geliyordu. 10 kadar asker bir Türk kızını zorla dans ettiriyordu. Kız yarı çıplaktı. Ağlıyordu. ‘Gel, sen de mezeden tat!’ dediler. Ayıp, dedim; savaştayız, dedim. Türk kızı yanıma koştu, ayaklarıma kapandı. Kurtarmam için yalvarıyordu. Kadındır, yapmayın, dedim. Askerlerden biri süngüsünü çıkarıp bana yöneldi. Küfür ederek ‘Bas git!’ dedi. Kaçmak zorunda kaldım. Kızın çığlıklarını unutamadım…”

 

Bir yanda işgaller sürerken diğer yanda bugünün çakma milliyetçilerinin alayını silecek vakalar olağanlaşmıştı o günlerde. Cahit Çaka tarafından kaleme alınan Harp ve Kadın kitabında, Albay Hulusi Atağ'ın hatıralarından şu satırlara kulak verin: “Muharebede yaralandım. Beni geriye, hastaneye gönderiyorlardı. Pek çok yaralıyla birlikte kağnıya bindirdiler. Ağır ağır ilerliyordu kağnı… Yolculuğumuzun ilk akşamı ağaçlık ve sulak bir yerde konakladık. Etrafımızdan vızır vızır geçen katırların çoğunu kadınlar sevk ediyordu. Bu kadın kafilelerinin birinden hafif bir çığlık duyuldu. Bunu takiben bir duraklama ve telaş eseri görüldü. Cephane kollarında yer alan hamile bir kadın bir erkek çocuk doğurmuştu! Kadını hastaneye yatırmak üzere geri çevirmek istediler. Fakat yorgunluk ve çektiği ıstıraplarla benzi solmuş olan bu kadın kabul etmedi. ‘Cephedeki babası silah bekliyor, cephane bekliyor!.. Oraya cephane yetiştirmeliyim, geri dönmem!’ dedi. Paçavralara sarıp sarmaladığı bebeğini göğsüne bastırıp, katırların çektiği cephane yüklü arabasına doğru yürüdü, gitti. Bu asil kadının davranışı karşısında, biz yaralılar, yüzümüzün kızardığını hissettik.”

 

İzmir’e giren efsun alayının şirret sancaktarını elindeki revolverle alnından mıhlayan… İlkin işgalcilerin çirkin kahkahalarını yüzlerinde donduran… Ardından yalnız olduğu bilinince etrafı sarılıp iman tahtasından süngülenen… Daha otuzundaki Hasan Tahsin…

 

Henüz on sekizinde… Vurulduğu için hastaneye yatırılan, 40 derece ateşle hastaneden cepheye kaçan… Bugün kendi adıyla bilinen Küçükköy İstasyonunu almaya çalışırken son nefesini veren ve oracığa gömülen Teğmen Yıldırım…

 

Kuzuluk köyüne giren Yunanlılarca ağızlarının suyunu akıtarak eve kadar kovalanan… Kendini eve kapatan… Dışarı çıksın diye evi ateşe verdikleri halde evle birlikte cayır cayır yansa da kılını kıpırdatmayan Fatma…  Henüz on beşinde…

 

Belinin sağ tarafında “namuslu” dediği tabancasını, sol tarafında “namussuz” dediği tabancasını taşıyan… İşgalciye “namuslu”yla sıkan, işgalciden korkup kaçanı “namussuz”la haklayan Albay “Deli” Halit…

 

 

Sırtında asırlardır bir kambur gibi taşıdığı tedirginliği… Bileklerine acımasızca geçirilmiş bukağıları söküp attıkça Türk milleti, İstanbul'daki işgal kuvvetleri komutanı General Charpy, öfkeden deliye döndü. O hırsla yırttı, fırlattı attı elindeki haritayı. “Bu hızla yarın İzmir'e girerler” dedi. İnanamıyordu. 250 bin kişilik devasa ordu, Fahrettin Altay'ın süvarileri tarafından darmadağın edilmişti.

*

Yunan önde…

Ecel ardında…

*

Nihayet güneş uzuuunca bir süre sonra tebessüm etti İzmir’in berrak göğünde. Takvimler Eylül’ün 9’unu gösteriyordu. Çiçekler açıyordu İzmir'in dağlarında. Bornova'dan boşaldılar aşağıya, dörtnala… Sonradan adı Kahramanlar olan semte geldiler. Henüz son hamle yapılmamıştı. Ödenecek bedel vardı daha… Her bir şey gibi özgürlük de “bedelli”ydi…

*

Bu bedel bugün bazılarının 1 ay (otuz gün) kep takıp geri kalan süre için ödedikleri 80.064,72 TL gibi bir bedelli değildi. Tasını tarağını toplayıp ardına bile bakmadan kendi yurdunu bir çırpıda geride bırakan, bu topraklar için kanını değil terini bile dökmediği halde 250.000 dolar karşılığında “vatandaş”lık sıfatını satın aldığını zanneden ayrık otları da ödeyemez bu bedeli.

 

Bu, öylesine bir mücadele ki, Türk olmaktan utanç değil kıvanç duyan!.. Oturduğu “taht”ının değil  ulusunun  “baht”ının derdinde olan… Kaderini, güçlünün gölgesine değil halkının sinesine bağlayan Atatürk’le çizenler başarabilirdi ancak.

 

Kucağında altın tepsiyle bulduğu özgürlüğün rahatlığıyla bizlere bu zaferi bahşeden ecdadımıza sövenler… “İzmir’de keşke Yunan galip gelseydi!..” sözleriyle hezeyanlarını gizleyemeyenler… 30 Ağustos’ları silmeye çalışıp da yarattıkları yalancı tarihlere çakma destanlar dizenler değil!..

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Nurdogan Aktas
Nurdogan Aktas 2 yıl önce
Adem bey 30 Ağustos’u değişik bir açıdan ve çok güzel anlatmışsınız. Milletimizin bahtı açık olsun. !
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Çok teşekkürler hocam. Eksik olmayın.
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Bu kadar mı güzel anlatılır? Emeğine yüreğine sağlık Adem hocam. Özlettirmiştin kendini ama dönüşün muhteşem oldu...
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Estağfurullah abi. Senin çırağınız biz.
Mustafa köse
Mustafa köse 2 yıl önce
Tebrik ederim çok güzel olmuş....
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
Çok teşekkürler Mustafa kardeşim. Bu köşede beklerim inşallah.