Rızık, geçim, rahmet anlamlarına gelen reyhan, Arapça kökenli bir sözcük olup, kız ismi olarak da ülkemizde kullanılır. Kelimenin orijinal ifade karşılığı ise "güzel koku, hoş koku" anlamlarını taşır.
O nedenle güzel ve hoş kokuları yayan fesleğen bitkisine de reyhan denir...
Bir süs bitkisi olarak yetiştirilen fesleğenin yaprakları, aynı zamanda nane gibi baharat olarak da kullanılabilir.
Ayrıca şimdinin aktar, geçmişin kocakarı ilaçları reçetesinde öksürüğe ve sindirim problemlerine karşı iyi gelen bir şifalı ot olarak tavsiye edilir!
Benim sıkı takipçim ve müdavim okurlarım, buraya kadarki anlatımlarımdan; "Hah hoca yine meseleyi ota dayandırdı. Şimdi çiçek, koku, süs işini diğer yazar arkadaşlarına paslayıp, işin ot kısmıyla devam edecek!" diye düşünecektir. Yeni katılanlar için arz edeyim, haksız da değiller yani...
Fakat bu defa çok farklı bir konuyla Reyhan'ı belleğinize taşımaya geldim!
Reyhan.
Reyhan Canbolat, Konyalı bir kızımız. Ahbap Tokat Yönetim Kurulumuzda Eğitim Kurulu Başkanı olarak görev yapan bir gönüllü kardeşimiz. Tokat GOP Üniversitesi Ebelik Bölümü son sınıf öğrencisi ve mezun oluyor artık. Kendisiyle yaşıt bir oğlum var benim ve o da bu yıl mezun oluyor. O nedenle kızım olarak da düşünülebiliriz aynı zamanda...
İki hafta kadar önce Tokat'ta yönetim kurulu toplantısı yapmıştık. Genellikle salon etkinlikleri gibi toplantılarımızı da akşam saatlerinde yapıyoruz ki, çalışan gönüllülerimizin özel hayatları sıkıntıya düşmesin diye! İşte o toplantımız 21.30 civarı sona erince, ben Reyhan başkana "Başkanım nasıl olsa kampüs yolum üzerinde, ben Zile'ye giderken içeri girer seni yurda bırakırım." dedim. O da, "Olur hocam. Dolmuş, otobüs beklememiş olurum. Sizi biraz yolunuzdan alıkoymuş ve de zahmet vermiş olacağım ama!" diye yanıtladı.
Yukarıdan reyhanın anlamlarını buraya düşürün lütfen ve nasıl ismiyle müsemma olduğunu bu nezaketinden çıkarın artık!
Arkadaşlarla vedalaştık ve ayrıldık, biz Reyhan başkanla gidiyoruz. Her şey yolunda. Taşlıçiftlik Kampüsü’ne girdik ve nizamiyede durduk! Güvenlik görevlisi doğal olarak bariyeri açmadı ve diyalog süreci başladı...
-İyi akşamlar. Ben bir öğrencinizi yurda bırakacağım, öğrenci kimliğini buyurun ve kendisi burada. Dedim...
-Neyi oluyorsunuz beyefendi?
-Ahbap Tokat Yönetim Kurulu'ndan arkadaşıyım.
-Yakınlık durumunuz yok anladım.
-Ben anlayamadım ama ne olduğunu!
-Beyefendi Üniversite Kurul Yönetimi bizlere yazılı emir verdi. Kız öğrencilerin anne, baba ve birinci dereceden akraba olmaması durumunda kimseyle birlikte kampüs girişine izin vermeyeceksiniz, dediler.
-Nasıl yani? Siz şimdi öğrencinizi mi koruyorsunuz, kurum ve kuralları mı? Orayı anlayamadım! Bu saate biz öğrencinizle birlikteydik ya zaten, dedim.
-Benim onları yorumlama yetkim yok, ben görevimi yapıyorum.
-Haklısınız. Sözüm size değildi zaten. Size o emri veren yönetim kuruluna idi!
Ne yapacağız şimdi?
-Arkadaşı araçtan indireceksiniz. O, şu karşıdaki dolmuş durağına geçecek ve şehirden gelen toplu taşıma aracını bekleyecek. Gelen araçla yurda çıkacak. Size de kapıyı açacağım ve hemen sola dönüp karşı şeritten yolunuza devam edeceksiniz...
Aslında geçen yılın son yönetim kurulu toplantısından sonra ben Reyhan hanımı yurda bırakmıştım oysa! Bu dönem izin çıkmadı.
İnsan onurunun rencide edilmişliğine tanık olarak üzüldük, kendimizi kötü hissettik tabi Reyhan hanımla karşılıklı olarak. Ve söylenildiği şekliyle ayrıldık.
Düşündüm sonra!
Sanki toplu taşıma araçları yolcular, özellikle kadınlar, açısından daha mı güvenli?
Fordçu, gaspçı, tacizci, hatta cinayet vukuatları bile toplu taşıma araçlarından kayıtlara girmemiş miydi?
Reşit yaşa gelmiş bir ferdine özgüven aşılayamamış bir aile, bir sistem, bir kurum, bir devlet neden var ki o zaman?
Kendine güvenmeme duygusu aşılayan bu tutum, otomatikman sistemi, kurum ve kurallar bütününü gençlerin gözünden düşürmüş olmuyor mu?
Birbirine eklemlenmiş olarak ve sistematik bir şekilde yaygınlaşan konser yasakları, maske takma bile sonlanmışken canlı müzik yasakları, kutlama ve eğlencelere izin verilmemesi sosyal hayata müdahale değil de ne Allah aşkına?
Bırakın seçmeyi, biz 18 yaş gençlerine seçilme hakkı vermiş olmakla övünüyorduk hani! Şaka gibi bir ülkede yaşıyoruz...
Ya bırakın Allah aşkına, dökülüyoruz da toplayanımız yok!
Adem KURUN 3 yıl önce
Hayati Yaman 3 yıl önce
İlker Yıldız 3 yıl önce
Yazılarınızı okumak büyük keyif.
Hayati Yaman 3 yıl önce