Üretmek Yoğunluğa Aşıktır

06-08-2022

Tatil süreçlerinde dinlenelim, yenilenelim ve sezona daha dinç girelim isteriz. Fakat tatiller peşi sıra rehaveti getiriyor. Şunu belirtmeliyim ki, tatil ve dinlenme zamanlarının getirdiği rehavet üretkenliği azaltıyor. Siz değerli okurlarımızın karşısına daha seyrek çıkıyor olmamızda, bu detayı göz önünde bulundurmanızı ve anlayışla karşılamanızı umuyorum. 

Biz Türklerde yüzünün ağarmasını isteyen yöneticiler işin sırrını çözmüş olmalı ki, personelinden kim daha çok çalışıyorsa ona fazladan görev ve sorumluluk yükler! Çalışanların kurnazları da, görevi olmayan işlere pek aldırış etmez ve profesyonelliğe yatar. Çünkü bilir ki, iyi niyetle yapmaya kalkıştığı bir eylem, bir süre sonra onun görevi olur! 

İdealist insanlar ise iş yoğunluğu ne denli fazla olursa olsun, güzel bir planlama ile üretkenliğinin artacağını bilir ve o doğrultuda ömür sürer. Oldukça kısa süreli olsa bile, etkili dinlenmek ve kafayı dağıtmak için tatillerinde kendisini rutin eylemlerinin dışında tutarlar. 

Ben bu tatil sürecinde, hısım akrabanın düğün dernek işlerine de iştirak etmenin bahtiyarlığını yaşadım. Özellikle yeğenin Furkan ve eşi İrem’e bir kez de buradan mutluluklar dilemek isterim…

Yeni paylaşımlarımla; biri sizlere aşikar, diğeri sevgili öğrencilerimle sözleştiğimiz, iki sözümü yerine getireceğimi; tamamlayamadığım “Eğitim Sorunları” dosyamızı kaldığım yerden devam ederek kapatacağımı belirtmek isterim. 

İlkönce sizlere de aşikar olan sözümü yerine getirmek için kalem oynatacağım. 

Eura24 yazar ailemizin değerli kalemi Hümeyra Yıldırım Yalçın, “Faiz mi? Beni Bulaştırmayın.” başlıklı yazısına istinaden; -Konut kredilerine uygulanacak olan 0.99 ile 0.89 faiz oranları Cumhurbaşkanı tarafından açıklanır açıklanmaz- konut fiyatlarına getirilen 300-500 bin lira aralığındaki zamlar ve faiz konusuna ilişkin, yazar kadromuzdan açıklama talebinde bulunmuştu. Ben de yorumlarda mutlaka değineceğime dair söz vermiştim. İki aşamalı olarak paylaşmak istediğim fikirlerimi birinci ayak olarak dini boyutta ele alacağım. İkinci ayağında ise ekonomik ve politik yönünü açıklamaya çalışacağım.

Öncelikle şunu belirtmeliyim ki, bu bir fetva yazısı değildir. Sizi, ben dahil hiç kimse, Allah’ın elinden kurtaramaz. Kendinizin kurtarıcısı yine kendiniz olmalısınız, daha doğrusu kendiniz olduğunu bilmelisiniz! Bütün öğretilerimde olduğu gibi bu yazımda da temel amacım o temayı sizlere kavrattırmaktır. Dileyen alır, beğenmeyen şahsıma iade eder…

Faiz meselesinin dini boyutu toplumumuzda farklı argümanlarla karşılık bulur. İnsanlarımızın bir kısmı faizi hiç kaale almaz. Bir kısmı olaya -bu çağda faiz dünya gerçeği, uzak kalman mümkün değildir- diye bakar. Bir kısmı, inançlarının bir örüntüsü olarak gördüğü ve çok çok önemsendiği için son derece istismara açık bir alanın içine daldığının farkına dahi varmaz. Bu hassas gruptaki insanlarımızın bir kısmı Allah’ın affına güvenerek, günahkar bir şekilde o alana bulaşmak zorunda olduğuna inanarak yaşam sürer. Bir kısmı başarabildiği ölçüde hiç bulaşmadan yaşam sürer. Bir kısmı da açıktan veya zihinsel olarak adına -İslami- kelimesi eklenmiş şekliyle kapitalizm argümanlarına abdest aldırıldığı için faizsiz(!) alternatiflerle huzurlu bir yaşam sürer. Çok az bir kısmı ise “Allah ile kandırılmanın” dibine dalmamak için aklını kullanarak bir ömür sürer. 

Bilmiyorum siz hangi gruba giriyorsunuz? Ya da henüz sizi tanımlayamadım mı? Tanımlayamadımsa cahilliğimi mazur görün. Benim hangi gruba girdiğimi öğreneceksiniz zaten…

Benim dikkat çekmek istediğim husus; ülkemizde din ile kandırılarak(Fatır-5), Allah’a din öğretilerek(Hucurat-16) insanların dolandırılabiliyor olmasıdır. Atmosfer oldukça müsaittir. O nedenle din alanının sadece hacı hocaya, hele hele mollaya ve nihayetinde ilahiyatçılara bırakılacak bir alan olmadığını bildirmektir. Profesyonelleştirilemeyecek tek alanın -din alanı- olduğunu, aksi halde ruhbanlığın doğmasına zemin hazırlandığını ve alimler eliyle dinin tahrif edildiğini beyan etmektir. 

Hesap günü önderlerimizle birlikte çağrılacağız(İsra-71), ama tek tek yargılanacağız(En’am-94, Meryem-95, Kehf-48). “Bi dakika Allah’ım, ben hocamı çağırayım.” diyemeyeceğimiz gerçeğini sizlerin dikkatine sunmaktır. 

O halde din adına sorumlu olduğumuz her ne varsa, hesabını Allah’a vereceğimize göre faturasını kullara kestirmemeliyiz. 

Dolayısıyla kar payı, faizsiz kuruluş, ortaklık sistemi adı altında ne ile muhatap olunursa olunsun, insan aklını kullanmaktan beri olmamalıdır. 

Faiz kelimesi Kur’an terimi olarak “riba” olarak geçer ve “kat kat arttırmaktan” söz edilen(Al-i İmran-130) bir kavramla karşımıza çıkar. Ve faizle iştigal edenler, Allah ve Resulü ile harp halinde olurlar,(Bakara-279) diye tüyler ürperten korkunç bir ifade geçer. Yine faizle iştigal edenler diriliş günü uykularından şeytanın çarptığı gibi seme sersem kalkarlar,(Bakara-275) şeklinde bir beyan daha bizi karşılar. Bu uyarılar doğal olarak inanan bir insanın faizden alabildiğine uzak kalmasını sağlar. Yine Bakara-275’te alış veriş de faiz gibidir denilmemesi ince çizgilere dikkat edilmesi gerektiği vurgulanır. Kritik soru burada devreye girer işte. 

-Acaba hangi oran, riba’nın kast ettiği kat kat artırma oranı içine girer? 

-Para malın karşılığı olarak piyasada dönmesi gereken bir olgu iken, bugün kendisi mal olarak piyasada döndüğüne göre, parayı kişilere sağlayan kurumların üzerine biraz artık değer koymaları kar olarak değerlendirilemez mi?

-Belli oranlarda faiz konularak çekilen krediler karşılığında alınan menkul veya gayrimenkuller, ödeme planı sonunda kişiye zarar ettirmeyecek boyutta bir getiri sağlıyorsa bu faiz, riba’nın anlam örgüsündeki kat kat arttırma kapsamına girer mi?

-Kredilerdeki faiz yerine kar payı adı altında o oranlara yakın kazanımlar sağlamak Allah’a din öğretmeye veya kişiye psikolojik tatmin sağlayarak Allah’ı kandırmaya girmiş olmuyor mu? 

-Kar payı dağıtan kurumun parayı nereden sağladığı veya nerede kullandığı beni ilgilendirmez. Ben faize bulaşmamak için o kurumu tercih ettim, diyerek bu işin içinden sıyrılmak mümkün mü? Mümkünse, bu durum psikolojik tatmin değil de nedir Allah aşkına?

-Katılım bankalarının “Biz faiz vermiyoruz, kar payı dağıtıyoruz.” adı altında verdikleri oranlar neden faizle eşdeğer? 

-Katılım bankalarında toplanan paralar, çatıda hangi finans kurumlarında tutuluyor ve onlar da vadeli hesaplara yatırılmıyor mu? 

-Katılım bankalarında biriken paralar hangi işletmelere yatırılıyor da, bu kadar kar elde ediliyor? Bu işletmeleri biz insanlar neden bilmiyoruz? 

-Ticarette karın yanında zarar da olduğuna göre, Katılım bankalarının mudileri niye hiç zarar etmiyor?

-Nasıl olsa Müslümanlar tıpış tıpış bize gelecek diye müşteri garantili bir bakış açısıyla Katılım bankalarının geri ödeme taksitleri, masraf tutarları vs neden normal bankalardan daha pahalı? 

-Katılım bankaları dışında ortaklık prosedürüne dayalı bir işletim sistemi olan “…evim” diye adlandırılan kurumsal yapılar ve oralarda biriken paraların da repoya yatırılıp yatırılmadığı konusunda insanlar kendilerini güvende hissediyor mu? Ya da yine o kısmı beni ilgilendirmez, deyip ayrı bir psikolojik tatmin yatağına uzanmak mı lazım?

Bahsi geçen kurumsal yapıları töhmet altında bırakmak gibi bir hadsizliğe düşmemek, hukuki anlamda tazminata mahkum olmamak için isim vermiyorum! Uzun yıllardır piyasada var olarak güven sağlamış, işini son derece profesyonelce yapan firmalar da var. Sonuçta onlar da “alan razı veren razı” mantığıyla hareket eden, müşteri memnuniyetine dayalı ilişki içerisinde faaliyet gösteren ticari kuruluşlar. Yukarıda bahsettiğim psikolojik alt yapı ile müşterisi de bir hayli bol Allah var!

-Paranın aşırı değer kaybettiği bir ortamda, enflasyon ve alım gücünün sabitlenmediği bir ortamda, finansal kaybı önlemeye yönelik maddi artık değerler faiz olarak neden değerlendirilsin? Bu durum sosyal ve ekonomik hayatın gerçeklerine ters değil mi?

-Parayı faizde değerlendirmek ile kredi çekerek mal mülk edinmek, iş kurup ekonomik çarkların döngüsüne katkı sağlamak nasıl aynı kefeye konularak değerlendirilebilir? Her uygulamaya faiz diye yaklaşarak hüküm vermek hakkaniyet ölçülerine sığıyor mu?

-Dindar bir yaklaşım adına faize bulaşmamak için sürekli gayrimenkul alarak orada kat kat artırım sağlayıp evsiz insanların yaşam alanını daraltmak, piyasada oluşan tekelci mantıkla kira ve konut fiyatlarının anormal artışına sebep olmak da riba olarak niye değerlendirilmez?

-Parayı faize yatırma yerine iş yeri açmak, fabrika kurmak ve pek çok insana istihdam sağlamak kuşkusuz ki muhteşem bir fikir! Ama o eyleme soyunan insanlara daha besmele çekmeden bilmem kaç kalem vergi, bürokratik evrak yükü ve masraf çıkarmak ne kadar akılcı? Devlet olarak o kişilerin iş yükü hafifletilmediği için banka müdürüne gidip çayını kahvesini yudumlarken sıfır risk ve kesin kazançla parayı repoya yatırma cazibesi, insanın aklını başından almıyor mu? İnsan, kolayı varken zoru ve riskli olanı neden tercih etsin ki?

İşte bu hususlara açıklık getirecek ilahiyatçı iktisatçılar ya da kolektif anlayışa dayanan bir Kur’ani izah söz konusu olursa tatmin edici ve akılcı çözümlerle karşılaşabiliriz. Aksi halde masa başı ilahiyatçı izah ve açıklamalarına dayanan, realiteden uzak izahların en azından tarafımda karşılık bulması mümkün değildir…

SİZİN DÜŞÜNCELERİNİZ?
Adem KURUN
Adem KURUN 2 yıl önce
"Faiz sebep, enflasyon sonuçtur. " der ünlü bir ekonomist. Adını hatırlayamadım şimdi!.. Bu bağlamda nas'ın gereği olaraktaaaan, faiz günahtır hocam!..
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
Tez zamanda boynu vurula bu zındığın(!) diyeceğim şimdi sana...
Hümeyra
Hümeyra 2 yıl önce
Hocam kaleminize sağlık. Benim yazarken aklıma gelmeyen bir çok hususa dikkat cekmissiniz. Zira faiz konusundaki uygulamalar çok çeşitli. Bazıları da çok insafsız. İnşallah doğru ve yanlışı ayırt edip bu konuda hakça bir yol tutabilirim. Yazının ikinci kısmını merakla bekliyorum.
Hayati Yaman
Hayati Yaman 2 yıl önce
İnşallah sevgili öğretmenim. Her türlü kararınıza saygı duymak bizim hanemize düşer. Bu yaklaşımı er geç öğrenecek insanlarımız...